“Demircioğlu Caddesi’nde iki arkadaşım ile yürüyordum. Merkez İlçe Başkanı Yıldıray ile karşılaştık. Yanımda bir arkadaşım vardı ayak üstü konuştuk, ben konuşmanın bir yerinde başkan oldu değişti dedim. O da bana, paylaşımlarımın altına neden yorum yapıyorsun, rakiplerime neden beğeni atıyorsun. Burası Çanakkale, ayağını denk al yoksa seni içeri attırırım. Başına gelecek işlere ben karışmam, ona göre!” Bende “başkanım siz bilirsiniz, elinizden geleni yapın dedim.” Bu sözler AK Parti kurulduktan hemen sonra 2002 yılında partiye üye olan ve “ben bu kadar pisliğin olduğu yerde duramam” diyerek 2019’da istifa eden Refik Bakan ait.
“Daha öncede aynı kişi ve kişiler tarafından şahsımı karalamaya yönelik bu tarz çıkışlar yapılmış ancak yüce Türk adaletinde bu karalama kampanyalarının karşılığının olmadığı gözler önüne serilmiştir. Çanakkale Merkez’de yaptığımız çalışmaları gölgelemeye yönelik ve tam da kongreler öncesinde yine aynı kumpas ile karşı karşıya kalmış bulunuyorum. Buradan şunu belirtmek istiyorum ki bu tarz karalama kampanyalarıyla ne partimin nede şahsımın zarar görmemesi adına tüm hukuki haklarımı kullanacağımdan kimsenin şüphesi olmasın.” Bu sözler de partiye 3 sene önce merkez ilçe yönetimine girdikten sonra üye olan ve kaderin bir cilvesi olarak hasbelkader ilçe başkanı olan Yıldıray Ölçe’e ait.
Ölçek’in açıklamasındaki “tam da kongreler öncesinde” vurgusuna dikkat çekmek isterim. Çünkü adamın bütün derdi tesadüfen oturduğu ve hiçbir zaman hakkını veremediği o koltukta kalabilmek. Bunun için her yolu mübah görüyor, partinin kurumsal kimliğini, ilkelerini, değerlerini hiçe sayarak kendi gibi birkaç kimseyle olmadık işlere girişiyor. O işleri burada sizlerle paylaşmaktan haya ederim… Bu işleri partinin ilgili kurulları duymadı mı duydu, bir adım attılar mı, atmadılar! Atmayanların çok büyük vebale girdiklerini söylemem gerekiyor… Meseleyi; “İddia edilen bu olay da kişilerin yasal hakları çerçevesinde çözüme kavuşacaktır” kolaycılığına kaçarak kapatmayı kesinlikle doğru bulmuyorum. Bu ve geçmişteki sünger çektikleri konularla yüzleşerek neşter vurulması gerektiğini savunuyorum. Çünkü eğer yüzleşilir ve neşter vurulursa kimse bir daha böylesi “olmadık işlere” cesaret edemez…
2002’de insanların AK Partiliyim demeye korktukları bir zamanda partiye üye olmuş o günden bugüne maddi manevi elinden ne gelmişse yapmış, mahalle teşkilatlarında bir nefer olarak koşturmuş bir adam 2019’da ne olmuşta istifa etmiş. Bir Allah’ın kulu çıkıp da “ya arkadaş sen neden istifa ettin diye sormuş mu?” Ve bu adam koltuk meraklısı bir adam da değil, bugüne kadar hiçbir koltuğa da talip olmamış, AK Partiden ayrılanların kurdukları partilere de gitmemiş.
Öyle ki Refik Bakan, bu olaydan dolayı Yıldıray Ölçek’ten şikayetçi olmuş, emniyette şikâyette bulunurken şikâyetin hiçbir yerinde AK Parti ifadesi geçmesin diye özellikle dikkat etmiş. Çünkü, “ben Erdoğan’a inandım, güvendim, halen daha da onun yolundayım, böyle bir olaydan dolayı partinin zarar görmesini istemem” diyor. Bu adamın taşıdığı hassasiyetin zerresini taşımayan Ölçek’in özür dilemek yerine Bakan yalan söylemekle itham ediyor. Yavuz hırsızı ev sahibini bastırır hesabı…
Ne diyelim, biliyoruz ki, yalanın dibi deliktir ve fesadın işi kesat gider. Bir zaman sonra, yalanlar hükmünü yitirir, geriye hakikat kalır.