Korona bulaşını azaltmak için birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de dükkan ve okullar yine haftalardır kapalı. Kimsenin dayanacak gücü kalmadı. Buna paralel olarak ağır aksak ilerleyen aşılama ve yeni virüs varyantları yakında her şeyin yoluna gireceği umutlarını da söndürüyor. Üzerine bir de “ayrıcalıklı grupların” yasakları hiçe sayan fotoğraflar vermesi toplumda derin yaralar açıyor ve kutuplaşmayı körüklüyor.
Okul çağında çocuğu olan birçok ailenin maruz kaldığı yük çok büyük. Yaşlılarımızdan, uzun süredir toplumdan soyutlandıkları için ne denli bir travma yaşadıklarını daha fazla işitiyoruz. Çalışan ve üniversite çağındaki nüfusun bıkkınlık düzeyi ise tamiri çok büyük yaraların açıldığını gösteriyor. Ortaya çıkan bu tablo hükümetlerin onca ekonomik yardım paketinin yanında, insanların ruhu için de bir yardım paketini açıklamasını zorunlu hale getiriyor.
Tüm dünya ülkeleri pandeminin yarattığı ahır tahribatla mücadele etmesine rağmen yaşanan durumun bir sağlık krizinden fazlasını olduğu halen daha anlaşılamıyor. Dünya krizi fırsata çeviren bir avuç aşı üreticisi firmanın umuduna kalmış durumda. Bir avuç şirkete bağımlı olmamamızın nedeni, ilaç endüstrisindeki şeffaf olmayan anlaşmalar ve patentler. Tıbbın değil pazar ekonomisinin önceliklerine bakarak karar alan şirketler bunlar. Koronavirüsle mücadele edebilmek için fikri mülkiyetin, mesela ilaç, aşı ve test patentlerinin en azından pandemi bitene kadar askıya alınması şart. Hele aşıların vergi gelirleriyle desteklendiği düşünülürse bu kaçınılmaz. Bu yapılırsa aşıların seri üretimi acil ihtiyacı karşılayacaktır. Eğer bu yapılmaz ise uluslararası kuruluşların itibarı yerle bir olacak ve bu kurumlar yok olma tehdidiyle karşı karşıya kalacaktır.
Evet karamsarlık kimseye fayda getirmez o yüzden şu sözleri etmek bir zorunluluk; içinde bulunduğumuz durumla baş edebilmek için “eski güzel günlerin” yeniden geleceğini hayal etmeliyiz. Bunların naif umutlar olduğu anlaşılacak belki ilerde. Olsun, anlaşılsın! Umut etmek insana iyi geliyor. Ruhsal ve fiziksel sağlığımızı güçlendiriyor. Karamsarlığın sadece kötü değil sorumsuzluk da olduğu bir nokta var. Hepimizin kendimizi ve başkalarını korumak gibi bireysel bir sorumluluğu var. Daha güzel yarınları umut etmemek, bizi oraya götürecek şeyleri yapma motivasyonumuzu azaltır. Kuralların geçici olduğunu düşünmek onlara uymamızı çok daha kolaylaştıracaktır.
Son olarak belki de bu süreçte en önemli konuya değinerek bitirmek isterim. Hemen her ülke aşılamada benzer bir programı uyguluyor. Fakat ülkemizde sağlık çalışanlarının hemen ardından aşılanması gereken öncelikli grubunun öğretmenlerimiz olmasına sanırım kimse itiraz etmezdi. Maalesef öğretmenlerimizin halen daha ne zaman aşılanacağı belli değil. Bu belirsizlik okulların tam anlamıyla açılmasının mümkün olmayacağını ikinci dönemin de uzaktan eğitimle devam edeceğine işaret ediyor. Gelecek nesilleri, çocuklarımızı en turizm sektörü kadar önemsiyorsak öğretmenlerin aşılanmasına hemen yarın başlamalıyız…