Toplumsal kutuplaşma, yandaş veya muhalif her kesimin dengeli düşünmesini etkiliyor. Bir kesimin öne çıkardığı ögelerin diğer kesim tarafından yok edilmeye çalışılması, çok önemli bazı şeylerin zarar görmesine sebep oluyor.
Düşmanlığa dönüşen kutuplaşmalar artık objektif düşünmeyi imkansızlaştırır. Öyle ki, düşman gördüğün muhalifinde bulunan iyi ve güzel hasletlerin bile kötü ve zararlı görünmesine sebep olup, toptan bir şekilde her şeyini reddetmeyi netice veriyor. Bu algısal bir körlüktür.
Temelde farklı düşünce ve yanlışlarına itirazla başlayan bu körlük süreci zamanla ortak düşünce ve değerleri de kapsayarak haddi aşmaya başlar. Böyle bir ortamda aklı selimle düşünemeyen kitleler kendi ayaklarına sıkmaya başlar ve kendi tutunduğu dalları kesmeye başlar.
Öyle ki, kendi çocuklarında bile görmek istemeyeceği şeyleri ilke gibi savunmaya başlar ve bir arada yaşamaya sebep olan temel değerleri tahrip eder. Aile ve çocuklar için vazgeçilmez olan temel ögeleri bile anlamsızlaştırıp ilkesiz ve bağlamsız hale sürükler.
Örneğin, din kaynaklı olduğu için bayram ve kandillerin birleştirici ve mutlu edici etkisini yok sayar; seküler kökenli olduğu için yılbaşı kutlaması ve eğlenceli törenlere savaş açar. Halbuki bu iki farklı değer de aile ve toplum için çok önemli ve gereklidir.
Bir diğer örnek olarak Hz.Muhammed ve Hz.Ali gibi dini figürlerin birleştirici etkisini umursamadan onlara saldırır; diğer taraftan ülkenin varlığı ve birliğinin en önemli temsilcisi olan Atatürk'e saldırıp milli şuuru yok eder. Bunları yaparken de oluşacak kopuşu düşünmez.
Unutulmamalıdır ki, her toplumun varlığının devamı ve birlikte yaşamasının garantisi temel ortak ögelere ihtiyacı vardır. Gerek siyasi gerek dini saiklerle bunları yok etmeye kalkmak ilk önce aileyi yok edecek, aile yok olunca huzur ve güven ortamı yok olacaktır.
Çocukların ailesine, ülkesine ve insanlığa olan bağını korumanın da tek yolu zaten temel değerlerdir. Ahlaki gelişimin temelinde de zaten ortak öğretiler yatmaktadır. Yoksa aynı toplumda yaşayıp da bambaşka değerleri benimsemek öncelikle bir güvenlik tehditidir.
Farklı yaşam biçimlerini korumak da demokratik ortamın varlığı için çok önemlidir. Tek tip yaşam biçimini savunmak aynı zamanda özgürlüklerin kısıtlanmasını istemektir. Ama aslolan farklı yaşam biçimlerini temel ortak değerlerle birleştirmek, hassas noktaları kaşımamaktır.
Özgür düşünce ortamını da korumak önemli bir ögedir. Farklı düşünce ve inançların bir tehdit görülmemesi gerekir. Ama burada da yine temel ortak ögelere bir saldırı içermemesine dikkat etmek gerekir. Yoksa temel dinamiklerin sarsılmasına sebep olur.
Görüldüğü gibi toplum dinamiklerini korumak bir varlık mücadelesidir. Dedelerle torunları bir arada tutmanın başka yolu da yoktur. İnsanlar farklı inançlara yönelse de dini bir bayram sofrasında birlikte oturabilmeli, milli bir bayramda birlikte bayrak sallayabilmelidir.
Bireysel özgürlüğü yok etmeyen ortak bir dil bulmadan, ortak bir yol çizmeden kimse kimseye katlanamaz. Birbirine katlanamayan insanlardan da toplum ve millet olmaz. Olsa olsa şuursuz kitleler olur ve o toplumda gelişme ve ilerleme durur...