Korona virüs salgını ile sonu kestirilemeyen bir kriz dönemine girdik. Bu kriz küresel ölçekte ve yediden yetmişe herkesi etkilemiş durumda dünya bu krizi bir yandan aşmayı diğer yandan bununla yaşamayı öğrenmeye çalışıyor. Sonu kestirilemeyen bu krizin ne zaman biteceğine dair bir tarih yok, en iyi ihtimalle mayıs sonu, en kötü ihtimalle ise 2020 yılının sonu işaret ediliyor! Ve maalesef daha krizin ilk aşamasındayız bugüne kadar tecrübe ettiklerimiz ise artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını, dünyada güvenlik algılarının tamamen değişeceğini gösteriyor. Ülkeler silaha yaptıkları yatırımlar için artık alkış almayacak ve bir numaralı harcama kaleminin öldürmek için değil, yaşatmak için olması gerektiği konusunda kendi vatandaşları tarafından baskı altında bırakılacaklar.
Salgın kontrol altına alındığında ise krizin belki de en zor aşamasına geçeceğiz. Ekonomi… Meselenin ekonomik boyutu ise yüz milyar dolarlarla ifade ediliyor. Devletimiz açıkladığı ekonomik paketlerle nefes aldırmaya çalışsa da açıklanacak hiçbir paket yaşanacakların önüne geçemeyecek! Bu gerçeği hepimizin kabul etmesi gerekiyor diye düşünüyorum. Devlet, faturaları ödesin, vergi almasın, personel maaşını ödesin, kiralarımızı ödesin, hatta kredilerimizi de ödesin… Bu taleplere cevap verecek kadar zengin bir ülke olmadığımız gerçeğiyle hareket eder isek belki bu krizi en az hasarla atlatırız. Zor günler bekliyor bizi… Lakin her şeye rağmen moralimizi yüksek tutalım, geçecek bu günler. Çünkü günler geçmekle meşhurdur...
***
Kendimizi eve kapatabilmek ve izole olabilmek için yoğun bir psikolojik dönüşüm geçiriyoruz. Ve çeşitli sorgulamalar yapıyoruz bakın onlardan birisini sizinle paylaşmak isterim; “Medya üzerinden sürekli ‘evinizde kalın’ çağrılarına muhatap olmak kadar ne afallatabilir bugünün insanını. Çünkü on yıllardır tersine inandırmaya, ikna etmeye çalışıyordu aynı medya unsurları onları. Hayat, evin dışındaki bir şeydi, yaşamak evin dışında olmayı gerektiriyordu. Evin içinde kaldığımız her an, dışarıda akıp giden şeylerden mahrum kalıyorduk. Evin içinde bizi yaşatacak bir şey yoktu, eğlence, ışıltı, mutluluk, heyecan hep dışarıdaydı.
Şimdi sadece korkulacak şeyler var dışarıda. Sadece yaşamaya değecek şeyleri değil, hayatın kendisini tehdit eden görünmez, bulaşıcı, yayılıcı, boğucu tehlikeler...
Deniyor ki, belirsiz bir süre evlerinizde yaşayın, buna mecbursunuz, buna mahkumsunuz. İyi ama hayatlarını evlerine sığdırmayı çoktan unutmadı mı insanlar? Ne yapacaklar? Nasıl vakit geçirecekler? Duvarlara çarpa çarpa nasıl yaşayacaklar? Ne düşünecekler? Düşünmekten kaçtıkları şeyleri düşünmekten nasıl kaçabilecekler? Minik minik kurtlar gibi mütemadiyen kafalarını kemirmekte olan ürkütücü sorulardan kendilerini nasıl kurtaracaklar?”
***
Getirilen sınırlamalar sonrası 65 yaş üstü mecbur olmadıkça sokağa çıkmasın deniliyor. İyi ama neden dışardalar, diye sorunca şöyle bir cevap buldum; “Dikkat edin yaşlı kadınlar değil ağırlıklı olarak yaşlı erkekler dışarda. Çünkü bu adamlar kadının evdeki ‘düzenini’ bozduğu için evden kovulup yıllarca kahveye, cami derneklerine vs gönderildi. Şimdi cemaat dağıldı, kahve kapandı. Ee, ne yapsınlar evde de bir yaşam alanları yok?
Bir de şöyle bir gerçek var; “Ne demiş Allah demiş, aman kaderde ne varsa o olur!” Bizim insanımızın kader anlayışıyla bu süreci yönetmek oldukça zor...
***
Diyanet İşleri Eski Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez'in geçtiğimiz günlerde kaldığı bir programda çok güzel bir konuşma yaptı ve o konuşmadaki en dikkat çekici bölümü sizlerle paylaşarak yazıyı bitirmek isterim…
“En kabule şayan dua nasıl bir duadır biliyor musunuz? Fiili duadır.
Bugünden itibaren dualarımızı büyük bir iyilik hareketine dönüştürebiliriz. Nasıl dönüştürebiliriz? Mesela bu zor zamanlardan geçerken bir ev ve dükkan sahibinin kirasını ödeyemeyen kardeşine ikramı en büyük duadır. Bir işverenin bu zor zamanlarda işe gelemeyen işçisinin ücretini vermeye devam etmesi en büyük duadır. Bir kimsenin alışverişini yapamayan zor durumdaki komşusuna yardımcı olması en büyük duadır.
İlahi rahmeti celb edecek, bela ve musibetleri def edecek en büyük dua, bu zor zamanlarda büyük bir iyilik hareketi başlatmaktır. Birey ve toplum olarak sivil toplum örgütleri hep birlikte bir iyilik hareketi başlatmamız, zorda olan her kardeşimizin kalbine dokunmamız en büyük duadır. En büyük dua herkesin birbirine iyilik yapmasıdır.
Bugün musafaha etmekten uzaklaştık. Çok sevdiğimiz kardeşimize bile elimizi uzatamıyoruz. Ama bunu yüreklerin dokunuşuna dönüştürebiliriz pekala. Ve yüreklere dokunmak bugün en büyük duadır.
Allah dualarınızı kabul etsin.”
Ve son söz: Başkalarının acısını duyabiliyorsan insansın...