20 Aralık 2024 Gazete Haberi; “Çanakkale’yi ikiye bölen Sarıçay’ın bir tarafındaki çamur bu yılın ilk aylarında temizlenirken, temizlenmeyen tarafında çamur adaları oluştu. Tekneler çamurun içinde kaldı, suyun yüzeyine çıkan çamurdan çıkan kötü kokular çevreyi rahatsız etmeye başladı.”.
Sarıçay, Çanakkale’nin tarihsel dokusunda yer alan önemli bir doğal varlık olmasının yanı sıra, çözüm bekleyen sorunlarıyla yıllardır kentin gündemini meşgul ediyor. Çanakkale’yi ikiye bölen bu akarsu, bir yandan taşkın riskiyle kenti tehdit ederken, diğer yandan yerel yönetimlerin sorumluluktan kaçışıyla çözümsüzlüğün bir sembolü hâline gelmiş durumda. Bugün Sarıçay çevresinde yaşanan karmaşa, aslında tarihten alınmayan derslerin açık bir yansıması.
Tarihten Günümüze Sarıçay Taşkınları
Osmanlı döneminde Sarıçay, kent yaşamını olumsuz etkileyen taşkınlarıyla defalarca gündeme gelmişti. 1869, 1889, 1900 ve 1901 yıllarında meydana gelen büyük taşkınlar, kentte ciddi hasarlara yol açtı. Örneğin, Şubat 1889’da yaşanan taşkında Çanakkale’nin neredeyse yarısı su altında kaldı. Çınarlık ve Çay mahallelerini vuran taşkın, bağ ve bahçeleri yok ederken, sebze bahçelerindeki ürünleri denize sürükledi. Kent merkezi adeta bir ada hâline gelirken, birçok köprü yıkıldı ve balıkçı tekneleri kullanılmaz duruma geldi .
1901 yılında yaşanan taşkınlar ise afet yönetimi açısından bir dönüm noktası oldu. O yıl hazırlanan Sarıçay ıslah raporu, taşkınların nedenlerini ayrıntılı bir şekilde ortaya koydu. Raporda, nehir yatağının daralması, çalılıkların büyümesi ve yağışların ardından gelen yoğun erimelerin taşkınları artırdığı belirtildi. Çözüm önerileri arasında, nehir yatağının temizlenmesi, çalıların sökülmesi, setler inşa edilmesi ve lağım yollarının genişletilmesi yer aldı. Ancak bu kapsamlı planlar, Osmanlı döneminde dahi tam anlamıyla uygulanamadı ve sorunlar Cumhuriyet dönemine miras kaldı.
Bugünün Sorunları: Sorumluluk Kimde?
Bugüne döndüğümüzde, Sarıçay’ın kirliliği, çamur adaları ve kötü kokularıyla Çanakkale’nin en büyük sorunlarından biri olmaya devam ettiğini görüyoruz. Devlet Su İşleri (DSİ) ve Çanakkale Belediyesi arasındaki yetki karmaşası, bu sorunların temel nedenlerinden biri. DSİ, taşkın alanında yer alan otoparkların kaldırılması gerektiğini belirtirken, belediye bu alanlardan kira toplamayı sürdürüyor. Bunun yanı sıra, DSİ’nin Sarıçay üzerine inşa ettiği 4. köprü, kent trafiğini rahatlatmış olsa da, belediyenin bu konuda söz verdiği yaya ve bisiklet köprülerini hayata geçirmemesi dikkat çekiyor.
Çanakkale Belediye Başkanı Muharrem Erkek, seçim öncesi “Sarıçay çevre düzenlemesi yapılacak, yeşil alanlar oluşturulacak, yeni köprüler inşa edilecek” şeklinde verdiği vaatleri gerçekleştiremedi. Aradan geçen 9 ayda hiçbir somut adım atılmadı. Bu durum, yerel yönetimin Sarıçay sorununu çözme konusundaki ciddiyetini sorgulatıyor.
Çevresel ve Sosyal Etkiler
Sarıçay’daki çamur birikintileri ve kötü koku, çevre sakinlerinin yaşam kalitesini düşürmenin ötesinde, balıkçılık gibi geçim kaynaklarını da olumsuz etkiliyor. Çayın temizlenmeyen tarafındaki tekneler, çamur içinde mahsur kalmış durumda. Suyun yüzeyine çıkan balçık, sıcak havalarda dayanılmaz bir kokuya neden oluyor. Tüm bunlar, Çanakkale halkının yıllardır süregelen mağduriyetini gözler önüne seriyor.
Tarih Tekerrürden İbaret Mi?
Osmanlı döneminden bu yana Sarıçay’ın taşkınlarına karşı alınan tedbirlerin yetersiz kaldığını görmek, çözüm önerilerinin sürekli ertelenmesine alışık bir yönetim anlayışını gösteriyor. 1901 yılındaki raporda önerilen tedbirler, bugünün sorunları için hâlâ geçerliliğini koruyor. Ancak bu sorunların çözülmesi için sadece rapor yazmak yetmiyor. Belediyenin ve DSİ’nin, geçmişten ders çıkararak sorumluluk alması gerekiyor.
Çözüm İçin Birlikte Hareket Şart
Sarıçay, yalnızca Çanakkale’nin doğal güzelliklerinden biri değil, aynı zamanda yerel yönetimlerin iş birliği yapma kapasitesinin bir test alanı. DSİ’nin altyapı düzenlemelerine devam etmesi, belediyenin ise çevresel düzenleme ve temizlik çalışmalarında üzerine düşeni yapması şart. Ancak bugüne kadar yaşanan sorumsuzluk ve koordinasyonsuzluk, halkın güvenini zedelemiş durumda.
Sonuç olarak, Sarıçay yalnızca fiziksel olarak Çanakkale’yi ikiye bölmüyor; aynı zamanda yönetim anlayışındaki eksiklikleri ve koordinasyon sorunlarını da ortaya koyuyor. Çanakkale halkı artık söz değil, somut adımlar görmek istiyor. Sarıçay’ın yeniden kent yaşamına kazandırılması, yalnızca çevresel bir gereklilik değil, aynı zamanda geçmişin yüklerinden kurtulma fırsatıdır. İşin turizm kenti hikayesine ise hiç girmiyorum, böyle mi turizm kenti olacağız…