Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim, “Okulları açmalıyız! Okulların kapanması istenirken ya da okullar kapatılırken bilim kurulu, Millî Eğitim ve Sağlık bakanlıkları ve bürokrasisi hangi veri analizlerini yaptılar? Öğretmenlerde görülen vakaların kaçı okul kaynaklı olarak bulaşmıştır? Haziran’dan beri açık olan kreşlerde kaç çocukta ve ailesinde, okul çalışanlarında ve öğretmenlerinde kreşlerden kaynaklı vaka görülmüştür? Çocuk, ailesi ya da öğretmende vaka çıktığında bu otomatik olarak okuldan çıktığı anlamına gelmemesine rağmen, bir ya da birkaç okuldaki vakalar üzerinden tüm ülkedeki okulların kapatılmasını talep etmek eğitim açısından makul müdür? Herhangi bir kurumda bir vaka çıktığında kurum tamamen kapatılıyor mu? Eğer kapatılmıyorsa, okullar neden kapatılıyor? Maalesef bu sorulara şimdiye kadar açık ve net bir cevap verilmemiştir.”
Salgının mart ayında Türkiye’de görülmesinin ve pandemi kısıtlamalarının başlamasının üzerinden on ayı aşkın bir süre geçti. Haziran ayından itibaren başlayan normalleşme döneminde, eğitim hariç her sektör normalleşme sürecini tecrübe etti. Alınan tedbirlerle birlikte yaz aylarında oteller, kafeler ve restoranlar, pazar yerleri, AVM’ler, ibadet yerleri gibi insan kalabalığının olduğu hizmet dalları faaliyetlerine devam etti. Okul öncesi kurumlar ise haziran ayından itibaren kapılarını açtı… Ancak Eylül’den itibaren başlaması gereken dönemde sadece bazı sınıf düzeylerinde haftanın iki günü yüz yüze eğitim yapıldı. Kasım ayından itibaren vaka ve hasta sayılarının artması ile birlikte Türkiye çapında tekrar kısıtlamalar uygulanmaya başlanınca faaliyetleri ilk ve en çok kısıtlanan sektör yine eğitim kurumları oldu. Aradan geçen dokuz on aylık süreçte normalleşmeyi yaşamayan tek sektör, eğitim sektörü ve Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı kurumlar oldu.
Dünyada 27 ülkede, Avrupa’da ise sadece Polonya, Çekya, Yunanistan ve Bulgaristan’da okullar ülke çapında kapandı. Mart ayıdan beri okullarını tam zamanlı olarak eğitime açmayan tek ülke Türkiye oldu. Peki onlar neden okullarını açık tutular? İrlanda Başbakanı Micheal Martin ülkesinin ekonomi üzerindeki yıkıcı etkilerine rağmen kısıtlamalardan artık kaçamasa da okulların açık kalmasının hayati önem taşıdığını belirttiği ulusa sesleniş konuşmasında, “Çocuk ve gençlerimizin geleceğinin bu hastalığın bir diğer kurbanı olmasına izin veremeyiz ve vermeyeceğiz. Eğitimlerine ihtiyaçları var” dedi. Almanya Başbakanı Merkel okullarının kapalı olmasının aileleri üzerindeki “dramatik toplumsal sonuçlarına” dikkate çekerek, “Açık söylemek gerekirse, kadın ve çocuklara yönelik şiddet saldırıları keskin bir şekilde arttı” ifadelerini kullandı. Son dönemde ülke genelinde artan şiddet olaylarına bir de bu gözle bakmakta fayda var.
Dünya genelinde pandeminin bütün bir çocuk neslinin akademik ve duygusal gelişimine kalıcı hasarlar verdiğine yönelik yükselen kaygılar var. Kısaca söylemek gerekirse, okulların kapalı olmasının özellikle küçük çocuklarda sosyal, duygusal ve psikolojik etkileri çok derin ve her geçen gün daha da derinleşiyor. Daha önemlisi akranlarından ve eğitimden mahrum kalan çocukların yaşadıkları sosyal, duygusal ve psikolojik zorlukların faturası ileride çok ağır olacaktır.
UNICEF, UNESCO, Dünya Bankası, Dünya Gıda Örgütü ve Dünya Sağlık Örgütü gibi kuruluşlar okulların kapalı olmasının çocuklar ve toplum için yüksek maliyeti olduğunu, ilk ve en önemli çabanın çocukların ve öğretmenlerin sağlık ve güvenliğini sağlayarak okulları açmak olması gerektiğini birçok rapor, çalışma ve yazılarla kamuoyuna sunmuşlardır. Dünyadaki ülkelerin okulları açma ve kapalı tutma politikalarını incelediğimizde temel önceliğin okulların açılması olduğu, vaka sayılarının en yüksek düzeye eriştiği süreçte dahi, diğer bütün sektörlere kısıtlamalar getirilirken çocukların refahı, mutluluğu ve duygusal gelişimi adına okulları açık tutma politikası yürüttüklerini görüyoruz.
Millî Eğitim Bakanı daha önce yaptığı açıklamalarda kreşlerde ve okul öncesinde sürecin çok başarılı bir şekilde yürütüldüğünü ifade en onca açıklamada bulundular. Bilim kurulu üyeleri ise AVM ya da spor salonlarının kapatılması konusunda bir ifade kullanmaz iken okulları virüsün yayıldığı yerler olarak tanımlayıp kapatılmasını isteyen açıklamaları ardı ardına yapıyorlar. Ne gariptir ki ne öğretmenler, öğretmen sendikaları, eğitim üzerine çalışan kuruluşlar ne kamuoyunda ne sosyal medyada okulların açılmasına yönelik bir talep içinde değiller. Otelleri, AVM’leri açmak için çeşitli standartlar getirerek sertifikalar vererek “güvenli alan” ilan eden yöneticiler, benzer modeli okullar için geliştirmediler…
Bu konuda daha önce bir öneride bulunmuştum o öneriyi tekrar etmekte fayda görüyorum. Okullar haftanın yedi günü açık olmalı, sabah, öğlen, öğleden sonra ve akşam olarak 4 periyotta eğitim verilmeli. Eğitim saatleri yaş gruplarına dikkate alınarak belirlenmeli. Haftanın en az üç günü bir çocuğun okulla buluşması planlanmalı, 7 gün ve 4 periyotta eğitim verecek okullarda sınıf mevcutlar 3/2 oranında azalmış olacaktır… Evet öğretmenlerimiz biraz daha fazla çalışacaklar, çalışsınlar… Alkışlarız biz de onları, tıpkı sağlık çalışanlarımızı alkışladığımız gibi.
Belki bu yazdıklarımız dikkate alınmayacak, hayallerimiz olarak kayıtlara girecek ama olsun. Böylesi bir konuyla dertlenmiş olmaktan mutluluk duyarım…