“Ölünce beni kim yıkayacak?” Şehrin duvarlarındaki bu soruyla karşılaştığımda, önce bir an durakladım. Hangi aklın ürünüydü bu çarpıcı ifade? Sonra, bu soruyu gördüğünde “Allah belanızı versin, memleketi ne hale getirdiniz!” diyerek meseleyi bambaşka yerlere çeken bazı muhaliflerin tepkilerini duyunca, meseleyi daha dikkatlice düşünmek gerektiğini fark ettim.
İnsan bedenine, sonsuz yaşam hayaline ve hazza bağımlı hale gelen bir dünyada, bu soru bir tokat gibi çarpıyor insana. Hayatın geçici, bedenin ise yalnızca bir emanetten ibaret olduğunu hatırlatan bu cümle hem düşündürücü hem de yürek burkucu bir ağırlığa sahip. Çok geçmeden bu sorunun, TRT’nin dijital platformu tabii.com’da yayınlanan “Gassal”dizisinin tanıtımı için kullanıldığı ortaya çıktı. (Dizinin ilk bölümü Yotube’da yayınlandı.)
Bir Ölüm Yıkayıcısının Gözünden Hayata Bakmak
Başrollerinde Ahmet Kural’ın yer aldığı “Gassal,” ölümün soğuk gerçekliğini bir ölü yıkayıcısının gözünden anlatıyor. Dizinin ana karakteri, kendi cenazesini kimin yıkayacağını sorgularken, bu soru onun için bir değişim sürecinin başlangıcı oluyor. Gassal, sadece bir insanın ölümle yüzleşme hikâyesi değil; aynı zamanda haz ve ölüm arasında sıkışıp kalmış modern bireyin dramını ekrana taşıyor.
Haz ve Ölüm: Bedenin İki Yüzü
Gassal, günümüz dizi ve sinema sektörünün dayattığı şehvet ve tüketim kültürüne güçlü bir karşı duruş sergiliyor. Netflix ve benzeri platformların sıradanlaştırdığı erotizm ve ucuz haz içeriklerinin tam aksine, ölüm gibi kaçınılmaz ve saf bir gerçekliği ekrana taşıyor. Kapitalist dünyanın görmezden geldiği bu gerçek, Gassal ile adeta bir ayna gibi izleyicinin yüzüne vuruluyor.
Dizi, kara mizah unsurlarıyla ölüm felsefesini birleştirerek, izleyiciye gündelik hayatın akışında unuttuğumuz “son”u hatırlatıyor. İronisi ve zekasıyla, insan bedenine “tapılan” bir dünyada ölümün sessiz fakat kaçınılmaz varlığını güçlü bir şekilde dile getiriyor.
Kapitalizmin Unutturduğu Gerçeklik: Ölüm
Dünyada her gün yaklaşık 100.000 insan ölüyor. Ölüm bu kadar sıradan ve doğal bir gerçeklikken, modern dünya ölümden neredeyse hiç bahsetmiyor. Reklamlar, sosyal medya, diziler ve filmler hep haz, tüketim ve sonsuz yaşam hissiyatı üzerine kurulu. Ölümü hatırlatmak ise “psikolojimiz bozuluyor” gerekçesiyle rahatsız edici bulunuyor. Halbuki ölüm, insan yaşamını anlamlı kılan bir gerçekliktir. Hz. Muhammed’in “Bütün zevkleri bıçak gibi kesen ölümü çokça hatırlayın” sözünde de ifade ettiği gibi, ölüm insanı yaşadığı anın kıymetini bilmeye teşvik eder.
Arabesk Şarkılarla Dokunan Dram
Dizinin sadece konusu değil, her bölümde yer alan arabesk müzikler de izleyicinin ruhuna işliyor. Dizinin son sahnesinde yankılanan “İçim yanarrr yanarrr” gibi şarkılar, izleyenlerin zihninde derin bir iz bırakıyor. Bu sahneler, ölümün ağırlığını arabesk melodilerle birleştirerek, diziye benzersiz bir dramatik hava katıyor.
Modern Dünyaya Bir Hatırlatma
“Gassal” dizisi, yalnızca bir hikâye anlatmıyor; aynı zamanda modern insana unuttuğu bir hakikati hatırlatıyor. Ölümden kaçmanın mümkün olmadığını, fakat ölümle yüzleşmenin insanı özgürleştirebileceğini gösteriyor. Dizi, beden sosyolojisiyle ilgilenenler için de eşsiz bir izlek sunuyor. Pornografik içeriklerin baskın olduğu bir dönemde, Gassal, insan bedenine ve hayata başka bir pencereden bakmayı teklif ediyor.
Yazıyı, diziden unutulmaz bir replikle sonlandırmak istiyorum: “Zaman diri iken kıymetli, ölenin vakti bol olur.”