Şu sıralarda yerelde çok bir gündem olmadığı için küresel ölçekte tüm dünyayı etkisi altına almış olan COVİD-19 Virüsünün etkileri üzerine daha ulusal ölçekte değerlendirmeleri, derlemeleri sizlerle paylaşmayı doğru buluyorum. Umarım bu süreç tez zamanda biter ve biz yeniden “kayıkçı kavgalarını” yazar duruma geliriz…
Bu süreç bizi geçen yüzyıl boyunca tartışılan iktisadi ve politik sistem farklılıkları üzerine tekrar düşünmeye itti. Liberal kapitalizme karşı sosyal devlet, küreselleşmeye karşılık ulus devletlerin yükselişi ve milliyetçi içe kapanma, sosyal dayanışmaya karşılık yabancı düşmanlığı... Dünya bundan sonra bunlardan hangisine doğru evrilebilir? Korona salgını tıpkı bir dünya savaşından sonra olduğu gibi yarattığı travma ve öğrettiği dersler ile insanlığın kaderini kalıcı olarak değiştirebilir mi?
Böylesi sorular bugünlerde sıkça soruluyor ve yeni bir dünya düzenin kurulacağına dair teoriler ortaya konarak hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağından dem vuruluyor. Tarihe baktığımızda bundan önce yaşanan salgınlar, güç savaşını sonlandırmadığı gibi herhangi bir global kooperasyona (dayanışmaya) yol açmadıysa, Covid durumunda da aynı şekilde devletlerarası güç savaşı sonlanmayacak gibi gözüküyor. Hatta globalizasyonun daha gerilediğine şahit olabiliriz.
Öyle ki bugünlerde uluslararası birçok kurum tartışmaya açılmış durumda. ABD Başkanı Trump sürekli Dünya Sağlık Örgütünü Çin yanlısı olmakla, bu süreçte misyonunu tam olarak yerine getirmemekle suçluyor ve örgütün en büyük finansörü olduğunun altını çizerek artık ödeme yapmayacağının sinyallerini veriyor.
Avrupa Birliği ülkelerinde yaşanan “birlik” krizi ise vatandaşların birliğe ait bayrakları indirmesine sebep oluyor. İkinci Dünya Savaşı sonrası adeta bir mecburiyet olarak bir araya gelen ülkelerin oluşturduğu Dünya Sağlık Örgütü, Birleşmiş Miletler, Uluslararası Para Fonu ve sonrasında oluşan Avrupa Topluluğu gibi kurumlar bugün sorgulanıyor! Oysa ki bu kurumların varlığı savaşın olmadığı, insanların hayatlarının uzadığı, daha sağlıklı hale geldiği; eşit bir şekilde büyümenin sağlandığı, gayrisafi milli hasılanın büyüdüğü 40 senelik bir grafiğin oluşmasına sebep oldu. Bunların olabilmesi için uluslararası dayanışma aslında çok önemliydi. Şimdi bu kurumlar tartışmaya açılmış durumda bu kurumların daha da güçlendirilmesi bir yana ülkeler bu kurumların yerlerine daha mikro ölçekte “yerli, milli” formüller üzerinde kafa yoruyorlar.
Yukardaki tezleri destekler mahiyetteki şu değerlendirmeleri de ayrıca sizlere sunmak isterim. Richard N Haas, Amerikalı bir diplomat; ona göre korona virüs krizi önümüzdeki en az birkaç yıl ülkeleri, daha içe dönük bir bakış açısı geliştirmeye, başka ülkelerde ne olduğundan ziyade sınırlarında ne olduğunda odaklanmaya yöneltecektir. Haas, ülkelerde daha çok kendi kendine yetebilme içgüdüsünün gelişeceğini, geniş çapta göçlere toleransın tamamen ortadan kalkacağını ve global problemlerden çok iç problemlere odaklanılacağını öngörüyor. Birçok ülkenin bu krizden çıkmakta büyük zorluklar yaşayacağını, bazı bölgelerde ise devlet gücünün iyice zayıfladığına şahit olunacağını düşünüyor. Aynı zamanda krizin, zaten bozulmuş olan Sino-Amerikan (Çin-ABD ilişkileri için kullanılan bir terim) ilişkilerini iyice bozacağına ve Avrupa entegrasyonunu daha da zayıflatacağına inanıyor. Olumlu tarafta, global olarak kamu sağlığı yönetimlerinin iyileştirildiğine tanık olacağımızı düşünüyor.
Peki “Türkiye bu dönemde nasıl evrilecek?” Bazı gelişmekte olan ülkeler görece avantaj kazanabilecektir. Gelişmiş ülkeler ticaret hadlerini, tedarik zincirlerini tekrar gözden geçirirken, bu gözden geçirilmede Türkiye’de yer alacak. Bazı start-up’lar yıkılırken, yeni sistemin ihtiyacını gören start-up’lar ortaya çıkacak ve daha fazla kazanacaklardır. Yeni tedarik zinciri ve yeni ticaret hadlerinden Türkiye’nin faydalanması olasılığı var; bunu gören yeni şirketler kurulacaktır. Özellikle ABD’nin ve Avrupa’nın ihtiyacına yönelik tekstil, ev eşyası, gıda ürünlerinde Türkiye görece avantajı yakalayabilir. Ancak burada üreticinin hızlı ve yaratıcı tedarik mekanizmalarıyla hareket etmesi önem taşıyacaktır.
Çin’e bedel ödetme meselesi ise bu krizin ardından kendini gösterecek. Tedarik zincirleri açısından dünyada ciddi değişimlere şahit olacağız. Corona virüsü, Çin’in son on yılda gerçekleştirdiği ekonomik büyümesine darbe vururken, üretim ve ticaret potansiyelinin diğer gelişmekte olan ülkelere kaymasını sağlayacak. Bundan yaralanabilecek ülkelerden biri de Türkiye olarak duruyor. Çin, dünyanın en çok ihracat yapan ülkesi konumundaydı. Bilgisayar ve elektrik ekipmanları dışında dünyanın en büyük tekstil piyasası ve ihracatçısı idi. Sadece ABD’ye yaptığı tekstil ihracatı bile 50 milyar doların üzerinde görünüyor. Bunu Almanya (8 milyar dolar), İngiltere (7 milyar dolar), Rusya (6 milyar dolar) izliyor. Sadece üretim daralması kaynaklı değil, ihracat partnerlerinin davranışsal tercihinden dolayı da Çin ihracat pazarlarını kaybedecek. Sahip olduğu 2.4 trilyon dolarlık toplam ihracat hacmi başka ülkelere de kaymaya başlayacak ve en nihayetinde Türkiye Çin’in sahip olduğu tekstil ihracatı pazarından (270 milyar dolara yakın hacminden) , yanlış adımlar atmaz ise, nasiplenebilecektir. Çin’in ihracat partneri olan 215 ülke yeni ihracat pazarı arayışına girecektir. Özellikle giyim ve diğer sanayi ürünlerinde Türkiye’nin avantajlı konuma geçme ihtimali çok yüksek...