Marmara Denizi'ne kıyısı olan neredeyse her yerde görülen müsilaj (deniz salyası) sorunu ağır hasar verilen bir deniz ekosisteminin açığa çıkardığı sorun. Bu sorun atık suların derin deşarj yöntemiyle Marmara Denizi’ne boşaltılması sonucunda oldu. Zamanla oluşan kirlilik, yüzey suyu sıcaklılarının artışı vb. gibi sorunlar canlı türü sayısında ciddi azalmalara yol açtı.
Deniz yüzeyinde gördüğümüz ise buzdağının sadece görünen ucu. Bu salyalar deniz yüzeyiyle, 30 metre derinlik arasında ürüyor. Yani güneş ışığının olduğu, ışıklı bölgede. Büyük kısmı da dibe çöküyor. Sadece çok küçük bir bölümü yüzeye çıkıyor. Dolayısıyla gözümüzün görmediği denizin altındaki durumu varın siz düşünün! Bitkiler, balıklar, kabuklular, yumuşakçalar... Hepsinin oksijen almasını ve beslenmesini engelliyor. Uzmanlar denizi temizleyen, deniz suyunu süzerek beslenen atıklarımızı temizleyen midyelerin, deniz patlıcanlarının çoğunun yaşamını kaybettiğini söylüyor.Müsilajın yok olmasının tek bir yolu var o da bakteriyolojik olarak parçalanması. Bakteriyolojik olarak parçalanması için gerekli suda çözünmüş oksijen de ortamda yeterli miktarda yok şu anda. 2007’de de Marmara Denizi’nde müsilaj sorunu yaşanmıştı. O zaman çözünmüş oksijen seviyesi bugünküne nazaran daha fazlaydı. Buna rağmen, müsilaj yapı iki senede parçalandı. Şimdi oksijen çok daha az. Ne olacağını kestirmek güç…
Peki bu sorun sadece derin deşarjın mı bir sonucu, kesinlikle hayır. Bizi yakından ilgilendiren Termik Santrallere bakalım ekosisteme nasıl zarar veriyorlar. Makinalarını soğutmak için denizden su çekiyorlar. Bu suyu daha sonra soğutmadan, ısınmış haliyle denize bırakıyorlar. Oysa ki soğutup, yani normal deniz sıcaklığına indirip bırakmaları gerekir. İşte bu da deniz suyunun sıcaklığını müthiş arttırıyor. Sıcaklık artışı da zaten müsilajın en büyük sebeplerinden biri. Ayrıca o boruların içinde kısa sürede midyeler, tunikatlar çoğalıyor. Boru daralıp su geçmez hale geliyor. Boruları temizlemek için kimyasal madde kullanılıyor. Daralan boruların içine bu canlıları öldürmek için klor, klordioksit ve farklı kimyasallar basılıyor ve boruların bir ucu açık ve deniz içinde. Bunları çevreye zarar vermeden yapmanın tabi ki yolları var fakat daha çok kazanmak isteyen sanayici bu maliyetten kaçıyor ve “biz önemlerimizi aldık diyor!” Santrallerin dışında, gemi parçalama ve metalürji fabrikaları ise cabası…
Acilen hep birlikte harekete geçmemiz gerekiyor. Marmara Denizi’ni müsilajdan kurtarmak için Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’un açıkladığı “Acil Eylem Planı” uzmanlara göre doğru bir plan. Fakat bu plan hızla ve birebir hayata geçirilirse dahi 3 ila 5 yıl içinde sonuç alınabilecek. Çevre Bakanlığı’nın ODTÜ Deniz Bilimleri hocalarına yaptırdığı araştırmaya göre de atıklar yüzde 40 oranında azalırsa Marmara Denizi oksijen açısından 3 ila 5 yıl içinde müsilaj öncesine dönebilir. İşte bu oranı yakalamak için de atıkların en kısa zamanda tamamının tesislerde arıtılmaya başlanması gerekiyor.
Peki bireysel olarak bizlere düşen görevler neler?
1- Evde kızartma yağları gibi atık yağlarını asla ama asla lavaboya dökülmemeli. Zira bu atık suları doğrudan denize boca ediliyor! Onun yerine şişelere doldurmamız ve belediyelerin de bu atık şişelerini evlerden toplatması gerekiyor. Çanakkale Belediyesi bu konuda muhtarlıklar üzerinden bir toplama sistemi kurmuştu. Bunu biraz daha geliştirmeli atık yağ karşılığında ücretsiz su yükleme gibi kapmayanlar yapmalı.
2- Evlerde kullandığımız deterjan, çamaşır suyu gibi kimyasalları azaltmalıyız. Elbette ki temizlik yapacağız fakat bu malzemeleri gerektiği kadar kullanabiliriz ve çevre dostu, geri dönüşebilen, organik içerikli temizlik ürünleri alabiliriz. Bu konuda ilgili bakanlığın bir çalışması var. Resmi kurumlar başta olmak üzere çevre dostu temizlik ürünlerinin kullanılmasını teşvik edici bazı adımlar atılacak.
3- Su tasarrufu da atık miktarı açısından önemli. Ülkemizde 1960'lı yıllarda 4 bin metreküp olan kişi başına düşen su miktarı bugün 1340 metreküpe düştü. Bu da son 60 yıllık süreçte kişi başına düşen su miktarının 3'te bir azaldığı anlamına geliyor. Asıl kritik olansa bu azalma yaşanırken nüfus artışının ise devam ediyor olması. Suyun en yanlış kullanıldığı alan, tarım. Türkiye’de suyun yüzde 73’ü tarımda kullanılıyor. Bu kadar çok harcanmasının sebebi de tarlaları sular altında bırakan “yaygın-salma sulama” sistemi. Oysa bunun yerine acilen “damla sulama” tekniğine geçilmesi gerekiyor. Aslında Tarım ve Orman Bakanlığı’nın buna yönelik uygulamaları çok yaygın ama çiftçilerin bir kısmı bu dönüşüme direniyor. Sebebi de yüksek yatırım maliyeti. Bunun için devletin çiftçilere “ortak bir sistem” kurmak için kaynak ayırması lazım.
4- En önemlisi ise: Acilen ama acilen bunları anlatacak kampanyalar yapmak gerekiyor. Herkese ulaşacak şekilde eğitim verilmesi çok önemli
Sonuç: Müsilaj sorunu Marmara Denizi’nin hoyratça tüketilmesinin bir sonucu.