Ramazan ayında genellikle oruç ve ibadete vurgu yapılarak manevi arınma merkezli bir öğreti yaygın. Ama bu olaya bu açıdan bakmayı yeterli ve faydalı bulmuyorum. Çünkü herkes için artık inanç ve dinin anlamı aynı değil.
Günümüzde siyasi ve sosyal kutuplaşma sebebiyle dini konular eskiden olduğu kadar toplumu birleştirici etkiye sahip değil. Hatta bir kesimde dine karşı ciddi bir tepki de çok belirgin ve bu nedenle din ve dindarlık üzerinden bir kutuplaşma yaşandığı da çok açık.
Tüm bu gelişmeler sonucunda aslında çok tehlikeli bir süreci de millet olarak yaşıyoruz. Bence bir milletin ortak değerleri, ortak sevinçleri, ortak üzüntüleri, ortak eğlenceleri, kısaca toplumsal bütünlüğü kaybolursa artık orada gerçek bir beka sorunu olduğu söylenebilir.
Toplum olarak yüz yıllardır ortak değer oluşturan, ortak etkinliklere ve aile bağlarına sebep olan din kaynaklı kültür, siyasi ve sosyal istismarlar sonucu yavaş yavaş ortak bir değer olmaktan uzaklaşıyor ve bu durum aile, toplum ve ahlaki ortak değerlerimizi tehdit ediyor.
Tüm bu gerçekler varken, Ramazan ayını oruç ve ibadet odaklı ele alma ısrarı zamanla Ramazan ayını toplumun bir kesiminin inancı gereği yaşadığı kutsal bir ay olmakla sınırlayıp, topluma ait ortak coşkusu ve neşesini tamamen yok edecek. Halbuki Ramazan oruçtan çok coşkudur.
Toplumumuz yüz yıllardır dinin etkisiyle bir kültür inşa etmiştir. Elbette bu kültürün içinde birçok yanlış da vardır ama özellikle bayram, kandil, Ramazan, iftar, sahur gibi etkinlikler kesinlikle dinin ve kültürün güzel, eğlenceli ve birleştirici ögeleridir.
Dini ahiretlik bir imtihan sistemine indirgemek dinin toplumsal neşesini yok eder. Bence dinin güzel yanları olan dünyevi toplumsal etkinlikler üzerinden yeni bir din öğretisi inşa edilmeli ve ibadet-fıkıh eksenli katı ve zevksiz din öğretisi artık ön plana çıkarılmamalıdır.
Katı kutuplaşma ve nefret ortamı öyle yıkıcı sonuçlara sebep oluyor ki, iftar ve sahur gibi coşkuları doyasıya yaşamak sanki siyasi iktidarı desteklemek gibi bir algıya savruldu. Halbuki tüm bu etkinlikleri silip atınca hiçbir coşkusu ve neşesi kalmayan bir topluma dönüyoruz.
Dindar-seküler, sağcı-solcu fark etmeksizin, topluma ait olan dinin kültürel tarafını yaşatmanın önemini kavramak gerekiyor. Yoksa tüm neşesi ve ortak değerleri elinden alınmış, bireysellik batağının dibinde, nefretlerle dolu ve hatıraları kalmayan bir topluma dönüşeceğiz.