Bu topraklarda mutluluk çok az bir zümreye nasip olan bir kıymet. Erkeği kadını yok, sürekli toplumu tatmin etmek için mücadele ediyorsun. Benliğin ve isteklerin sadece birer virüs gibi algılanıyor. Ne bekarı mutlu bu coğrafyanın ne evlisi ve ne de özellikle boşanmışı...
Evliliği genellikle adet yerini bulsun diye yapıp, bir servet harcıyor, çevremizi mutlu etmek için maymuna dönüyoruz. Sonra evliyken mutlu olamayınca boşanmak aklımıza geliyor ama bu toplumda boşanmanın sosyal yükü ödümüzü kopartıyor.
Velev ki boşanmayı başardın, bu defa yepyeni bir kabusa uyanıyorsun. Ne kadın ne erkek boşanmışsa iyi gözle bakılmıyor ve yeni bir partner bulması çok zorlaşıyor. Arkadaş çevresini kaybediyor ve iyice yalnızlığa sürükleniyor. Zaten tek başına masrafları da karşılamak imkansız.
Bir de çocuğun varsa zaten artık kendini unutabilirsin... Evet, bu coğrafya öyle sadece kadına yapmıyor kötülüğünü, erkeğin de canına okuyor. Mesela eğitim durumun düşükse zaten kızlar yüzüne bakmıyor. Hele de işin gücün yoksa flört edecek birini bile bulamazsın.
Bizim kızlarımız çok acımasız. Hem yakışıklı ister hem tahsilli hem de paralı... Zaten bu üçlü bir kişide varsa seni ne yapsın be kızım. Ne zor iş. Bu toprakların bir kültür ve gelenek reformuna da acil ihtiyacı var. Hepimiz övündüğümüz kabukların içinde çürüyoruz...
Bir de dünyada verdiği çile yetmezmiş gibi güya cennette de birlikte olma safsatası satmasak daha mantıklı olacak. Evliliği kutsamayı bırakmalıyız artık. Mutluluğu kutsayalım. İnsanın tekamülünü yok saymayı bırakıp, ilkel insan için tasarlanan düzeni amaç görmekten vazgeçelim...
Bizde evlilik ve ilişkiler biraz da mecburiyete dayanıyor. Ayrıca kimse kimseyi olduğu gibi kabullenmiyor. Hep bir beklenti silsilesi var. Törenler, aile faktörü, muadil hayatların kıyaslanması, çevrenin beklentileri, gösteriş... Böyle bir ortamda da huzur fotoğraflara mahkum...
Son söz; Evliliği romantik bir flört mü sanıyorsunuz? Evlilik sosyal bir müessese, çocuklar, akrabalar, sorumluluklar ve iş bölümlerinin olduğu ciddi bir yapıdır.