Ara ara siyasi, politik konuların dışında geri dönük olarak her zaman okuyabileceğimiz yazıları yazıyorum. Bu yazıların müşterisi az olsa da bu yazılara değer verenlerin bende ki yeri çok ayrı…
Çoğu insan, hayatındaki acıma duygusunu, kendisini engelleyen iç otoriteyi, adaleti sağlayan kavrayışın özünü ve erdemin kaynağını vicdan olarak değerlendirir. Peki Vicdan gerçekte nedir, insanlığın ortak bir vicdanı var mıdır?
İnsanlar ilk algılamaya başladıkları andan itibaren sürekli öğreti ve ezberlerle büyütülürler. Tanrı inancından tutun da insana, hayvana, doğaya karşı olan tutumlara varıncaya kadar büyük bir öğrenme süreci yaşarlar. Bu öğrenme süreci toplumdan topluma değişebilir.
Örneğin bazı toplumlarda tanrı bir insani figürken, bazı toplumlarda bir hayvani ruhtur. Bizim toplumumuzda da Allah'tır. Aynı şekilde bazı toplumlar bazı hayvanları yerken diğer bir toplum için başka hayvanlar besin sayılır. İnsan yıllar yılı bu algısal sınırlarda gelişir.
Bir başka durum da insan ilişkileri ve sosyal rollerdir. Kimi toplumda kadın-erkek rolleri diğer toplumlardan farklı gelişir. Hatta devlet büyüklerine bağlılık kavramı bile toplumsal bir kültürdür. İşte tüm bu ezber ve öğretiler kişinin iç dünyasında duvarlar örer.
Kişinin sınırları bu öğretilerle ortaya çıkar. Kimi insan tavşanı kesip yerken, kimisi köpekleri pişirip yer. Bunu yaparken de bir acıma hissetmez. Oysa kendi açısından vahşice bulduğu şeyler için acı hisseder ama öğretisinin sınırları kendi yaptığını normal görmesini sağlar.
Doğal masumiyet açısından birbirinden hiç farkı olmayan hayvanlara karşı bile farklı farklı tutumlar öğrenir. Bir kediye merhamet duyarken, bir fareyi zehirler; bir kelebeği incitemezken bir hamam böceğini vahşice ezer. Estetik olarak hoş bulduğuna acırken, itici olana acımaz.
Bir köpeğe bile kıyamazken, masum bir ineğin ciğerini köpeğe yedirir; kendisine göre kötü veya düşman saydığı bir insanın acı çekerek ölmesini normal kabul eder. Temiz bir çocuğu severken aynı masumiyetteki bir sokak çocuğundan uzak durur...
Tüm bu örneklere baktığımızda, vicdan denilen mefhum aslında bir öğreti ve alışkanlıklardan oluşmaktadır. Evrensel bir vicdandan bahsetmek ancak ortak bir öğreti olduğunda mümkün olur. Bunun dışında herkes kendi kriterine göre bir vicdan tanımı yapar.
Adalet kavramı bile bir öğreti olarak tarih boyunca farklı farklı değerlendirilmiştir. Günümüzde de farklı toplumlarda farklı farklı adalet duyguları halen varlığını korumaktadır. Bazı toplumlar eşitliği adalet sanmakta, bazıları orantıyı adalet kabul etmektedir.
Bugün insanlığa vicdani ve ahlaki gelen konular yarın bir vahşet gibi kabul edilebilir. Ama bu durum bugünün uygulamalarını da vahşete dönüştürmez. Örneğin yıllar sonra et tüketimi bir vahşet olarak kabul edilebilir. Ama bugünün insanı et yedi diye vahşi kabul edilemez.
Görüldüğü gibi vicdan da ahlak da bir öğretidir. Zamanla, mekanla alakası vardır. Tarihi dönemlerdeki uygulamaların bugünden geriye doğru yargılanması da bu yüzden oldukça yanlış değerlendirmelere sebep olur. Kim bilir bugünkü vicdanımızı yarın kendimiz bile yargılayabiliriz.