Kazanan, “kazandık bundan sonra ne yapacağız?” sorusunu cevaplamaya çalışır. Planı, programı varsa, ne âlâ, yürünecek yol bellidir. Kaybedenin cevaplandıracağı soru ise “neden kaybettik”tir. Maalesef CHP 1950’den beri hiçbir zaman bu soruya doğru cevabı verememiştir. Daha doğrusu, doğru cevabı vermeye yanaşmamıştır. Doğru cevap, CHP’nin kendini inkârına varacaktır; CHP zihniyetinin külliyen reddini gerektirecektir. Bu zihniyeti terk etmedikçe CHP’nin seçim kazanması mümkün değildir. Yıl 2023, Cumhuriyetin 100. yılındayız, serbest seçimlerin 73. yılı. CHP yine seçimi kaybediyor ve yine aynı sakızlar çiğneniyor. CHP, ciddi bir özeleştiri yapılmaz, kendini değiştirmezse, bundan sonra da durum değişmeyecektir. Kazanan değişse bile kaybeden değişmeyecektir!
Gelin bu zihniyetin Çanakkale’de ki örneğine bakalım.
Çanakkale halkı CHP’ye büyük bir teveccüh göstermiş verdiği oylarla birinci parti yapmıştır. Cumhurbaşkanlığı ikinci turunda Kılıçdaroğlu oyların %58,09 (222.754 oy), Erdoğan ise %41,91 (160.736 oy) almıştır. Milletvekilliği seçimlerinde ise, Millet ittifakı %51,00 (208.471 oy) alarak 3 milletvekili, Cumhur ittifakı %40,00 (162.188 oy) alarak 1 milletvekilini kaybetmiştir, ortada CHP açısından tartışmasız bir başarı var. Türkiye genelinde ise tam anlamıyla bir hezimet var.
Aradan geçen yaklaşık bir haftaya rağmen CHP kanadından herhangi değerlendirme yapılmadığı için Haziran Ayı Belediye Meclis toplantısına katıldım ve CHP’li meclis üyelerine kulak verdim. CHP’li birkaç ismin seçim sürecini nasıl değerlendireceğini tahmin ediyor ama belki yanılırım diye umut ediyordum. Maalesef yanılmadım, Egemen Ergun, Ercüment Furuncu, Özden Çetin bu üç isim başta olmak üzere Halit Ertuğrul ve Süleyman Canpolat…
Bu isimler kendilerine oy vermeyenlere açıktan “sövemedikleri” için lafı dolandırdılar da dolandırdılar ve “aslında biz kazandık, Kılıçdaroğlu kaybetmedi” dediler, %47, %52’den büyüktür dediler, bu seçimler meşru değildir dediler. Seçim zaferini kutlayan Cumhur İttifakına oy vermiş insanlara “siz o gece hırsızlığı, yolsuzluğu, tacizleri kutladınız, kaypaksınız, fırıldaksınız…” dediler. Bir tanesi de çıkıp, “arkadaş Erdoğan seçildi, milletin iradesi tecelli etti, sadıktan çıkan başımız üstüne, AK Partili arkadaşlarımızı kutluyor, memleket için önümüzdeki dönemde iyi şeyler yapmalarını umut ediyoruz!” demedi.
Sürekli aynı iddiacı ve kibirli dil: ‘Biz haklıyız.’ ‘Biz kazanacağız.’ ‘Yargılanacaksınız.’ Hep itiraz, hep tehdit. Siz kimsiniz?
Tek parti zihniyetine sahip bu kişiler için siyasi meşruiyetin kaynağı seçimler, anayasa ve kanunlar değil, kendi zihinlerindeki kültürel kodlardır. Onlara göre bir Müslüman, bir milliyetçi, bir Kürt kendilerinin sahip olduğu vatandaşlık haklarına sahip olamaz. Onlara göre bu insanlar ya cahil, köylü, şeriatçı ve Kürt’tür ya da demokrasiye layık kullar değildir. Bir de tarihinize, dininize, geleneğinize kıymet veriyorsanız vay halinize.
Aslında tek parti zihniyetini anlamak için bu zihniyete sahip olanların, dindar ve milliyetçi insanlara karşı olan tutumunu değerlendirmeye gerek yoktur. Meral Akşener’in ve Muharrem İnce’nin karşı karşıya kaldığı nefret söylemi ve linç kültürü, bu zihniyetin kendi yanındakilere karşı dahi ne denli tekinsiz olduğunu göstermektedir. Böylesi bir güruhun, siyasi iktidarı aldığı durumda, rakibine karşı nasıl bir tutum takınacağı endişe uyandırıcıdır.
Ne söylesek boş, anlamak istemeyene bir şey anlatma imkânınız yoktur. Sakinleşmedikten sonra sadece karşındakinin zıddı olmayı doğru yerde olmak sanabilirsin. Ama nefret motivasyonuyla hareket edersen hep yanlış yere gidersin...
Nefret çok güçlü bir duygudur, sorumluluk taşımaya engel olur, stratejik davranışı imkânsız kılar ve manipüle edilip tuzağa düşürülmeye müsait hale getirir. Nasibi olmayana ne verebilirsiniz? Anladığımız şey şudur: Yaşananlar, demokrasi mücadelesi değil, kuru bir inat meselesidir. Türkiye’nin tercihini, velhasıl son yirmi yılını bir türlü kabullenemiyorlar.
Son söz, “Farklı siyasi kesimlerin birbirini geri zekalılıkla veya vatan hainliğiyle suçladığı bir toplumda, aslında toplumun bir kısmı imtiyazını korumaya çalışıyor diğer bir kısmı da imtiyazlı olmanın yollarını arıyor. Havada intikam yeminleri uçuşurken, inanılmaz bir değişim bekleniyor.”