Lise yıllarından bu yana 30 yılı aşkın süredir Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hep yanında olmuş. Türkiye’nin siyasetinin şekillendirildiği İstanbul’da İl Gençlik Kolları Başkan Yardımcılığı görevi, iki dönem AK Parti İstanbul Teşkilatlanmadan sorumlu İl Başkan Yardımcılığı görevini yürütmüş. 24. Dönem AK Parti İstanbul Milletvekilliğinin ardından 2 dönemdir de doğduğu şehirde milletvekilliği yapıyor. AK Partinin en güçlü isimlerden birisi MYK ve MKYK üyesi, Erdoğan’ın grup başkanvekilliğini yürüten 6 isimden birisi.
Tanımadığı üst düzey bürokrat, bakan, milletvekili, iş insanı, büyük STK, oda başkanı yok. Telefonda alo dediğinde ulaşamadığı, çözemediği sorun yok.
“Kardeşim bize Bülent Turan güzellemesi yapma” diyebilirsiniz. Ama yapacağım ve yazının sonunda yüksek sesle olmasa da içinizden “helal olsun adama…” diyeceksiniz.
Bülent Turan çok güçlü ve iyi bir adam. İddiamı güçlendireyim, “İyilik; kötülük yapamamak değil, yapmamaktır. Güç(ise) elinde her türlü öldürme imkânı varken bağışlayabilme becerisidir; gerçek güç merhamettir (1). İyi ile kötü olanı ayıran ölçüt de sahip olunan gücün kullanımıdır. Yani iyilik, kötülük yapmaya muktedirken bunu yapmamayı seçebilme erdemidir.”
“Yani iyilik, kötülük yapmaya muktedirken bunu yapmamayı seçebilme erdemidir” bölümünün altını özellikle çizelim ve neden bunları söylediğime gelelim.
İl başkanı olmak isteyen bir isime olumlu referans olmuş, destek olmuş ve koltuğa oturtmuş. Bu isim koltuğa oturduktan sonra gücün şehvetine kapılmış ahde vefayı bir kenara bırakmış. Başlamış operasyon çekmeye yapma etmelere kulak asmamış, etrafındakilerin de gazıyla operasyonu büyütmek istemiş. İçi boş yalan yanlış iftiraların, dedikoduların olduğu dosyayı Erdoğan’a ulaştırmak istemiş ama anca danışmanına verebilmiş. O dosyanın kapağı dahi açılmadan Turan’a verilmiş. Turan’ın eline de o il başkanıyla ilgili siyasi hayatını bitirecek hatta daha fazlasını yapacak bir dosya verilmiş. Turan o dosyanın kapağını dahi açmadan buruşturup çöpe atmış ve “dönüp yazıklar olsun bile demeyeceğiz” demiş.
Adama istediği elli tane şey verilmiş ama elli birinci talep olarak bir koltuk istemiş alamamış. Günde elli defa abi dediği adama “sen misin bana o koltuğu vermeyen” diyerek düşman olmuş. Elinden gelen bütün fenalığı yapmış içi boş yalan yanlış iftiraların, dedikodular. Hıncını alamamış parti değiştirmiş başlamış oradan sallamaya. Bu yalan iftiralara karşı “Reis bu adamın elli tane yaptığı iş var onların sadece birisini incelmeye alsınlar, bir vergi, SGK görevlisi yeter…”diye başlayan cümlelerin sonunun getirilmesine dahi izin vermemiş. “Dönüp yazıklar olsun bile demeyeceğiz” demiş.
Seçim zamanı ilan, reklam isteyen ve istediklerini fazlasıyla alan ama sonrasında sabah akşam sipariş usulü içi boş yalan yanlış iftiraları, dedikoduları haber yapan gazeteciler… Bunlar için de “başkanım bunlar bize yakın şirket, iş insanı, STK, oda, resmî kurumlara binlerce lira fatura kesiyorlar. Bir telefonla bizde onların…” cümlesinin sonun getirilmesine dahi izin vermemiş “dönüp yazıklar olsun bile demeyeceğiz” demiş.
“Bülent Turan benim konforum…” diyerek her türlü şahsi işini bir whatsap mesajıyla halleden, o mesajlarda her türlü şirinliği yapan oda başkanı da aynı şeyleri yapmış onun için de “dönüp yazıklar olsun bile demeyeceğiz” demiş.
CHP’li belediye başkanı, İYİ Partili yönetici sırf görünmek için “görünene saldırayım” diyerek elli tane şey yapmış onların için de “başkanım şöyle yapalım…” diye başlayan cümlelerin kurulmasına dahi izin vermemiş “dönüp yazıklar olsun bile demeyeceğiz” demiş.
Turan’ın ofisi 24 saat açık kapıdan girene sen hangi partilisin diye sormuyorlar, kimseyi geri çevirmiyorlar. Ama ne hazindir ki gidip orada işlerini çözenler bile bazen bu yalanların, iftiraların birer parçası oluyorlar. Şahit olduğum o kadar böyle örnek var ki.
Acaba diyorum Bülent Turan’ın elindeki bu güç bu kötülükleri yapanların elinde olsaydı neler yaparlardı? Onlara o imkân verilirse, biliniyor ki insanları üzecek, gönülleri yıpratacak. Kendisi gibi olanların önünü açacak. Hakkaniyetli ve adaletli davranmayacak. Memleketin hayırlı evlatlarını ziyan edecek. Emekler zâyi olacak. Bundan dolayı verilmiyor. Biz buna ‘ilâhî denge’ diyoruz...
Son söz; Hep birlikte, merhametsiz düşmanlar ve nankör dostlar arasında sıkışıp kaldık. Öte yandan, hiç kimse merhametsiz veya nankör olduğunu kabul etmiyor, etmez. Ben, sen, o. “Önceden karşılıksız aşklarımız vardı, şimdi ise karşılıksız nefretlerimiz. Özetle: Çok iyi tanıdığınız yahut hiç tanımadığınız, her ikisi de aynı fenalığı yapabiliyor. Yapmayalım...