Başkalarının bizim hakkımızda söylediklerini kendi gerçeğimiz sanabiliriz… Gerçekte ne olduğumuzu sadece bir şekilde anlarız: Seçim yapmak zorunda kaldığımızda. Ancak seçimlerimiz bize kim olduğumuzu gösterir…
Seçimlerimizden pişman olmayacağımız sağlıklı mutlu bir yıl olsun. Yılın bu son gününü “Muhasebe” diyerek aldığım bazı notlarımı paylaşarak bitirmek isterim…
“Ümidin olmadığı bir dünyaya inanamayız, o dünyaya teslim olamayız. Bizim insanlığımıza, bizim inandığımız değerlere, bizim hayrı önceleyen kadim geleneğimize aykırı bu. Dünyanın şu karanlık tablosunun, insanların ümitlerini kıran, hayallerini yıkan dev bir vesveseye dönüşmesine karşı, kendi maneviyatımızı koruyarak itirazlar geliştirmeli, hayrı şerrin önüne koyarak hayatımıza sahip çıkmalı, düştüğümüz yerden kalkmayı bilmeli ve her şeye rağmen gerçek ‘insan’a geri dönmeye gayret göstermeliyiz. Dünya hayatında her şeyin korku ile ümit arasında gidip gelinen büyük imtihanın bir parçası olduğunu asla hatırımızdan çıkarmadan...”
“Allah (cc) bizi mallarımız, canlarımız, sevdiklerimizle, kimi zaman artırarak kimi zaman eksilterek imtihan edecektir. Allah servet ve iktidarı halklar ve ülkeler arasında evirip çevirecektir. Her topluluk layık olduğu gibi idare olunacaktır. Biz kendi hakkımızdaki hükmü değiştirmedikçe Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecektir.”
Nefsimize hâkimiyet sağlamak. Onun anlık arzu ve isteklerine boyun eğmemek. Şiddete kapılmamak. Fevri çıkışlardan mümkün mertebe kaçınmak. Tahammül etmek, acele etmemek. Özetle: Dik durup düşünceli ve temkinli bir şekilde beklemek…
Kendi akıbetimizi milletin ve memleketin kaderinden ayrı tutamayız. Bu tür bir insan olamayız. Kötülük halden anlamaz, iyilik anlar. En azından, birbirimize karşı daha iyi olabiliriz. Saflarda oluşacak her boşluk, kötü niyetli kimselere fırsat ve cesaret verecektir. Bunun vebalini unutmayalım.
İnsan kendine şunu sorabilmeli; “Ben olsam, ne hissederdim?”
İyi insan olmanın ölçülerinden biri de ayrılık esnasında ve sonrasında ortaya koyduğumuz tavır, sergilediğimiz duruştur. Ayrıldığımız insanla ilgili sözlerimiz, onu değil, evvela bizi ele verir. Mahremiyetin, yani gördüklerimiz ve yaşadıklarımızın bizde kalması gerekir.
Hoşgörü, başkalarının inanç, uygulama ve alışkanlıklarını, onları mutlaka paylaşma ya da kabul etme gereği olmadan, anlamak için gösterilen olumlu ve nazik çabadır...
Ve son söz; “Mezarlıklarda herkes aynıdır. Hırslar dinmiş, ihtiraslar sönmüş, düşmanlıklar noktalanmış. Evler, arabalar, türlü eşyalar, banka hesapları; bütün bu oyuncaklar insanların elinden alınmış. Evet, oyun bitti. Rüya sona erdi. Ölüm, biriktirdiğimiz şeylerin altında kalmak olmalı. Hayat, ölecek olanların ölenlere ağlamasından ibarettir.”