“Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Hastanesi kanser hastaları, onkoloji uzmanı doktor olmadığı için mağdur oldu. Onkoloji servisinin son doktoru da istifa etti. Ağır kanser hastaları tedavi için il dışına gitmek zorunda kalıyor.” Haber arşivlerini tarayın onlarca böyle habere rastlarsınız. Bu haber burada dursun ve devam edelim.
Gün geçmiyor ki basında ya da sosyal medyadaki bir paylaşımda yurtdışına giden ya da gitmek üzere hazırlık yapan doktorlarla ilgili bir haber çıkmasın. Eğer “doktor göçüne” bir çözüm bulanamaz ise AK Parti hükümetlerinin 20 yıldır en başarılı olduğu sağlık alanında çok büyük sıkıntılar yaşayacaktır.
Buyurun başlayalım…
Gelişmiş ülke gençleri kolay kolay tıp fakültesini tercih etmiyor. ABD’de Tıp fakültesine girenlerin ancak %20 civarı beyaz Amerikalı, kalanlar genellikle etnik azınlık mensubu (uzak doğulu, İspanik, Afrikalı Amerikalı vb.) ve bunların da çoğu 2. kuşak göçmen.
Şu sırada ABD'de çalışan doktorların %28'i yabancı uyruklu veya 1. kuşak göçmen (sonradan ABD vatandaşı olmuş).
Bu rakam Kanada'da %20 civarında. İngiltere'de diğer AB vatandaşları da katılırsa %30'a yakın, AB vatandaşları olmadan %20 üzerinde.
Gelişmiş ülkelerde hem getirisi hem de sosyal statüsü daha iyi olan meslekler daha öncelikle tercih ediliyor. Doktorluk bu pozisyonunu maalesef kaybetti. Üstelik, sosyal güvenlik politikaları ABD dışı hemen hemen tüm ülkelerde doktoru maaşa mahkûm etti.
Üstelik kariyer imkanları kısıtlı ve çok mücadele gerektiriyor. Bu sebepten, Alman doktorlar İsviçre gibi şartları daha iyi ülkelere kaçıyor. Yerlerini de bizim gibi ülkelerden gelenler dolduruyor. Almanın çalışmaya razı olmadığı ücretleri kabul edenler geliyor.
Alman vatandaşının çalışmaya razı olmadığı ücret ve haklar bizim ülkemizdekilerden kat kat iyi. O sebeple Hindistan her yıl yetiştirdiği doktorların %10'unu yurtdışına kaçırıyor. Biz de yakında bu oranı yakalarız…
Doktor yetiştirmeye uğraşmaktansa belli standartlara uyan yetişmişini almak çok daha kolay. Yurt dışındaki doktor açığı kolay kolay kapanabilir durumda değil. Bu nedenle, belirli bir düzeyin üzerinde olan ve yabancı dil bilen doktorun yurtdışında iş bulamaması gibi bir şey yok.
Doktorlarımızı ülkede tutmak ise asarak/keserek, gitmelerini yasaklayarak değil, çalışma şartlarını (ücret, çalışma saatleri, mobbing olmayan işyeri koşulları, can güvenliği, popülist politikalardan vazgeçme vs.) iyileştirerek olur. Geçtiğimiz yıllarda kurumun başındaki müdürün mobbinglerine maruz kaldığı için istifa eden onca doktor tanıyoruz.
Normalde doktorun mesaisinin %50-60’ını hasta bakımı, %20-25’ini tıbbi ve idari kayıtlar, kalan kısmını ise meslek içi eğitim ve akademik çalışmalar oluşturmalıdır. Hasta bakımı için ayrılan 5 saatlik süre de DSÖ ve diğer uluslararası mevzuat çerçevesinde düzenlenmelidir.
Aile hekimliği kurumu çok güzel düşünülmüş bir yapıydı fakat şu anda sadece ilaç yazan, tansiyon ölçen atıl bir yapıdan ibaret. Birinci basamak sağlık hizmetlerinin verilmesi gerektiği Aile Sağlığı Merkezlerinin bir an önce işler hale getirilmesi bunun için de her başı ağrıyanın devlet hastanesi acil servisine gitmesinin önünün alınması için yasal düzenlemeler yapılması şarttır.
Kangren olan üniversite hastaneleri konusuna ise hiç girmeyeyim ama tek cümlede özetlemek gerekirse; “Orada sistem tamamen çökmüş!”
Son olarak; Hasta sayısının fazlalığı, sağlık politikalarının kötülüğünün göstergesidir. İyi sağlık politikası herkesin istediği zaman istediği doktora ulaşabilmesiyle değil, insanların doktor ihtiyacının azalmasıyla olur. Bu yüzden asgari ücret bir sağlık sorunudur!