Çanakkale güzel memleket bu şehre her güzel şey daha bir başka yakışıyor. Fakat bu güzelim şehir için bugüne kadar çok az şey yapıldı. Şehre güzellik katma iddiasında bulunanlar son yıllarda sayısız toplantı ve organizasyonlar yaptılar lakin elde olan orta. Geçtiğimiz on yıla bakacak olursak halen daha inşaatı devam eden Truva müzesi ve Tarihi Yarımada da yapılanların dışında bir şey yok.... Allahın bu topraklara bahşettiği belki de en önemli değerimiz Kaz Dağlarını ise yapılacak termik santrallerle canını okuma niyetindeyiz... Malum seçim zamanındayız Çanakkale için, Çanakkaleliler için “canını feda etmeye hazır” olan milletvekili adaylarımızdan şehir için planlanmış projelere destek istiyoruz. Halen daha bir yat limanımız, kurvaziyer limanımız, ikinci üniversitemiz, özel üniversitemiz yok şehre değer katacak bu ve bunun gibi onlarca proje daha önce dillendirildi, parti ayırt etmeksizin söylüyorum vekillerimize düşen bir masa etrafında oturup bu projeleri konuşmak ve şehre kazandırılması için güç birliği sağlamaktır. Çanakkale büyüyor, büyüyecekte önemli olan bu büyümeyi kontrol edebilmek ve yönetebilmek. Şehir önümüzdeki 10 yılda üniversite, turizm, tarım ve sanayi kollarında çok yönlü bir büyüme sağlayacak. Bu büyüme 1/100 bin çevre düzeni planıyla kontrol altına alınmaya çalışılsa da, bilinçli ya da bilinçsiz olarak kontrol her geçen gün kaybediliyor ve şehir ağır sanayiye teslim ediliyor. (Yerel ve bölge idare mahkemesinin onlarca ÇED iptaline rağmen, son aylarda Danıştay tarafından onlarca maden sahasına ve termik santrale yol verildi...)
ÇOMÜnün Değil, Çanakkalenin Projesi: TELEFERİK
Çanakkalenin kaderini belirleyecek olan temiz şekilde büyümesine olanak sağlayacak olan turizm ve üniversitedir. 46 bin öğrencisi olan Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi devletin özel desteğiyle son bir kaç yılda hızlı bir büyüme sağladı ve şehrin en önemli kurumu haline geldi. Bu kuruma sahip çıkmak her Çanakkale vatandaşının görevidir. ÇOMÜde hızla yükselen Tıp Fakültesi bölgenin en büyüğü olmaya adayken Diş Hekimliği fakültesinin kurulması ise ÇOMÜnün önümüzdeki yıllarda bölgede önemli bir merkez haline geleceğinin açık göstergesi, bu potansiyel çok iyi kullanılmalı ve yönetilmeli.
ÇOMÜnün yeni rektörü Prof. Dr. Yücel Acer adaylığı sürecinde dile getirdiği en önemli ve dikkat projelerden birisi şüphesiz teleferik projesiydi. Bu proje şehrin turizmine de önemli katkı sağlayacak ve “son 10 yılda ne yapıldı?” sorusunun cevaplarından olabilecek bir projedir. Teleferik projesi sadece üniversiteye hizmet etmeyecek, tüm Çanakkale halkına ve Çanakkaleye gelen turistler için önemli bir cazibe merkezi olacak. Rektör Acerin de söylediği gibi “bu proje Çanakkalenin olmalıdır.” Sonuna kadar destek verdiğim ve şehrin Valisi, Belediye Başkanı, Ticaret Odası ve Borsa Başkanları ve milletvekillerinin de bu projeye sahip çıkmaları “bu projeyi şehre nasıl kazandırırız” konusunda bir araya gelmeleri gerekir. Bu projeyle şehirle üniversite daha bir bütünleşmiş olacak ve yerleşkenin üst kısmında bulunan yemyeşil arazi tahrip edilmeden turizme kazandırılacak, şehrin merkezinde önemli bir destinasyon noktası oluşturulacak. Bu proje ticari açıdan bakıldığında da karlı bir yatırıma, yap işlet devret modeline de dönüşebilir, nasıl yapılacağı konusunda türlü alternatifler üretilir ve istenirse bu proje Çanakkaleye kazandırılır, yeter ki karar vericiler bu projeye sahip çıksın.
Milletin Karısıyla, Kızıyla İlgili Haber Yapmak da Ne Demek?
ÇOMÜden bahsetmişken değinmeden geçemeyeceğim bir yanlıştan da bahsetmek istiyorum. Daha önceleri demokrat tutum ve yayın çizgisiyle Çanakkalede ilklere imza atan ve birçok kesim tarafından takdir edilen genellikle üniversite haberlerinin ağırlıkta olduğu bir sitenin geçtiğimiz gün yayınladığı haber diyemeyeceğim “mış, muşlar” konusunda çok ciddi rahatsızlık duydum. Site Rektör Yücel Acerin eşiyle ilgili “Ben Rektörün Karısıyım” başlıklı bir dedikodu yayınlamış, dedikodunun içeriği bir ceviz kabuğunu doldurmayacak eften, püften şeyler. Lakin haberin içeriğinde ve hedefinde Rektör Yücel Acer var. Eyvallah, Acerii sevmeyebilirsiniz, nefret edebilir, kişisel kininiz olabilir, başarısız da bulabilirsiniz, bu eleştirilerinizi haber yapıp kamuoyu da oluşturmaya çalışabilirsiniz bunların hepsine eyvallah. Lakin bugün rektör olur yarın bir başkası olur, bir adamın eşiyle, kızıyla ilgili bir haber yaparak, hedefteki adamı itibarsızlaştırmaya çalışırsanız bu yaptığınız şeyin adı yanlıştır, ayıptır, günahtır. Bizim örfümüz, adetimiz, doğrularımız bunun yanlış olduğunu daha çocukken öğretir, bu şekilde haber yaparak kendi meşruiyetinizi kaybeder ve herkesçe ayıplanırsınız. Benim bu tepkim bu yanlışı kim yaparsa ona, desteğim ise kime yapılırsa ona, isimlerin önemi yok.
Çanakkalenin Bu Üç Adama Çok Büyük Bir Teşekkür Borcu Var
Armağan Aydeğer, Ahmet Çelik ve Ziya Artam üçlüsüne Çanakkalenin çok büyük bir teşekkür borcu var 15 ay yılmadan çalıştılar, 60 bin kilometrenin üzerinde yol kat ederek birçok ülkeye gittiler ve Çanakkaleye uluslar arası profesyonel bir etkinlik kazandırdılar.
İdealleri olan bu üç işadamı bir araya geldiler ve Çanakkalenin turizmine, ekonomisine çok önemli bir katkıda bulundular. Uluslar arası Gelibolu Maratonu, “Barış için Koşuyoruz” sloganıyla 3 binin üzerinde dünyanın farklı ülkelerinden gelen kayıtlı sporcu ve binlerce vatandaşın katılımıyla tarihi Gelibolu yarımadasında gerçekleşti. Her yıl yapılacak bu spor etkinliğinin büyüklüğü belki bu yıl ilk olması sebebiyle anlaşılamadı ama Çanakkaleliler bilmelidir ki şehrimiz Turkcellin, Kale Grubunun sponsorluklarıyla, Çanakkale Belediyesinin, ÇOMÜnün, Tarihi Alan Başkanlığının, Valiliğin çok önemli katkılarıyla tarihi bir spor organizasyona ev sahipliğini başarıyla yaptı. Maratonun finalinde konserler ve çeşitli eğlence programları olacaktı fakat son günlerde ülkede yaşanan terör olaylarında hayatını kaybedenler olması sebebiyle bu konuda hassasiyet gösterildi. GTP Turizm yetkililerine bu hassasiyetleri için de ayrıca teşekkür etmek gerekir. Çanakkale sizinle gurur duyuyor emekleriniz boşuna gitmedi ve bu şehre çok önemli bir katkınız oldu...Teşekkürler
Az Anlatılan Bir Gençlik ve Mücadelesi: Kafes
Bizler yakın tarihimizi iyi öğrenemedik. 12 Eylülün fırtınalı ve acı günlerinde bu topraklarda dramlar ve ölümler yaşandı. Bugüne kadar yapılan eserlerde tek bir bakış açısı getirildi. Yazar Lütfü Şehsuvaroğlunun kitabı ile az anlatılan bir gençlik ve mücadelesi Kafes filmiyle beyaz perdeye aktarıldı. Çok hassas günlerin yaşandığı şu günlerde hangi dünya görüşüne sahip olursa olsun herkesin gidip bir filmi izlemesi gerekir. Ben izledim özellikle son bölümlerinde gözyaşlarıma hakim olamadım. Bu filmde yaşananları bu ülke, bu ülkenin insanları yaşadı, bir daha yaşamak için çok uyanık olmak zorundayız. Tekrar söylüyorum bu filmi herkes izlemeli...