Kerem İriç
Köşe Yazarı
Kerem İriç
 

Hepimiz Hasta Olduk!

“Son yıllarda daha fazla eleştirir olduk her şeyi neden?” diye sordum kendime… Yanışlar mı çoğalmıştı yoksa bizler daha mükemmeliyetçi mi olmuştuk? Cevabım daha mükemmeliyetçi olduğumuz için daha çok eleştiriyoruz diye oldu…. Nasıl mı? Hayatımıza giren onca kusursuz şey oldu neredeyse kusursuz dediğimiz teknolojik ürünler ve profesyonel hizmetler aslında bizi daha çok eleştiren insanlar haline getirdi. Son çıkan telefonlarla çektiğimiz kusursuz fotoğraflar, etrafımızda ne kadar “çirkin” insan olduğunu bize bir kez daha gösterdi….  Mobil bankacılıkla tüm işlemlerimizi kolaylıkla halletmemiz, bankada veya herhangi resmi kurumda sıra beklemenin, evrak imzalatmanın ne kadar saçma olduğunu gösterdi ve komple bir sistemi “bu kadar da bürokrasi olur mu kardeşim!” diye eleştirmemize sebep oldu… Evlerimizde hazırlanan sofraları “profesyonel hizmet” olarak satın alınan sofralarla kıyas eder olduk ve annemizi, eşimizi hatta kendimizi kusurlu gören, sürekli eleştiren hastalıklı insanlar olduk…  Peki mükemmelliği ve özgüveni bir ürün olarak satın aldığımızı sanan bizler bu ürünlerle neler yaptık, kendimize ve etrafımıza ne kattık? Kendi egomuza hizmetten başka hiçbir şey yapmadık… Kıyas ederken öğrenmedik, daha güzeli bir ideal olarak edinip hayatımıza uygulamayı tercih etmedik çünkü satın almak artık çok daha kolayımıza geliyordu. Bu yüzden artık evlerde güzel güzel sofralar kurulmuyor, güzel sohbetler edilmiyor. En yakın aile bireyleri bile düzenli olarak planlan programlarda dışarıda görüşülerek “satın alınan güzellikleri” tüketmek için bir araya geliyor…. En büyük kusuru ise kendimizde görür olduk… Kimse kendini beğenmez oldu, “filtresiz” aslında bir hiç olduğumuzu baktığımız aynalarda kendimize defalarca söyler olduk… Garip ama “çirkin” olmak belki de en kolay gizlenen kusurumuz oldu. Bir “kusur” olarak nadir rastladığımız güzellik artık cazip paketler halinde kredi kartına altı taksitle satılan bir ürün haline gelmişti… Bunun sonucunda garip bir şey oldu! Kaşları, dudakları, yüzü, gülüşü hatta fiziği, tabi ki giydikleri aynı olan adeta birbirinin kopyası onlarca, yüzlerce, binlerce “kusurlu” insan oldu etrafımızda…  Kredi kartına altı taksitle aldığımız “kusursuz güzelliği” sevdiklerimize sadece sosyal medyada gösterir olduk o da beğeni karşılığında tabi…! O “güzelliği” görmeyi en çok hak edenler sevdiklerimizdi oysa çünkü makyajı silip ve taytı çekince tahrip edilmiş o görüntü kirliliğine en çok onlar maruz kalmıştı… Sosyal medyada beğeni alma uğruna ve kendini orada “pazarlama” uğruna yapılan bu çirkinliklerin “güzellik” olarak pazarlanması ne hastalıklı bir durumdu oysa… Yılın bu son gününde günün anlam ve önemine ait birkaç şey söyleyerek bitirelim:  Yarın sabah uyandığımızda yepyeni ve farklı bir dünya olmayacak. Meseleler çözülmeyecek, fırsatlar artmayacak, her şey bir sihirli el marifetiyle yoluna girmeyecek. Hayat bayram hiç olmayacak… Yeni yıl başlangıcı dertler ve kederlerden kurtulma için bir temenni fırsatı sunar ama hayatın gerçekleri her zaman iyi dilek ve güzel temennilerden baskın çıkar. Yine de umutsuz olmayalım. İyi tarafından bakacak olursa ister 1 Ocak olsun ister bayram, ister doğum günü ya da sıradan bir gün; yeni bir hayata başlamak isteyen için her gün yılbaşıdır. Her sabah kendi hayatının yeni yılına uyanmak mümkündür. Sonuçta, takvimlere dizilen yılları ve günleri insanlar tasnif ettiğine göre, eğer yeni başlangıç için illa “ilk gün” gerekiyorsa kendi kendimizin yeni yılını ilan etmekte bir sakınca yoktur. Hele her şeyin kişiselleştiği, her nesnenin özelleştiği bir çağda, kim karışır buna! Hayatımızın, keyfimizin, tercihlerimizin, zevklerimizin, işimizin, kariyerimizin miladı ne zaman istersek o zamandır. 1 Ocak gider, 1 Haziran gelir; olmadı 15 Ağustos, beğenmedik 21 Kasım… 365 yeni seçenek var neticede… Ne var ki hangi gün, hangi saat başlamak istersek isteyelim kurallar aynıdır. İş, aş, kariyer ya da özgürlük veya dost veyahut da gelecek garantisi… Hepsi için emek vermek, hepsi için çaba göstermek ve hepsi için de gerektiğinde bedel ödemek gerekir. Maharet en az bedeli ödemekte ve maharet bir kez bedel ödediğin şey için bir daha ödememekte...
Ekleme Tarihi: 31 Aralık 2019 - Salı

Hepimiz Hasta Olduk!

“Son yıllarda daha fazla eleştirir olduk her şeyi neden?” diye sordum kendime… Yanışlar mı çoğalmıştı yoksa bizler daha mükemmeliyetçi mi olmuştuk? Cevabım daha mükemmeliyetçi olduğumuz için daha çok eleştiriyoruz diye oldu…. Nasıl mı? Hayatımıza giren onca kusursuz şey oldu neredeyse kusursuz dediğimiz teknolojik ürünler ve profesyonel hizmetler aslında bizi daha çok eleştiren insanlar haline getirdi. Son çıkan telefonlarla çektiğimiz kusursuz fotoğraflar, etrafımızda ne kadar “çirkin” insan olduğunu bize bir kez daha gösterdi….  Mobil bankacılıkla tüm işlemlerimizi kolaylıkla halletmemiz, bankada veya herhangi resmi kurumda sıra beklemenin, evrak imzalatmanın ne kadar saçma olduğunu gösterdi ve komple bir sistemi “bu kadar da bürokrasi olur mu kardeşim!” diye eleştirmemize sebep oldu… Evlerimizde hazırlanan sofraları “profesyonel hizmet” olarak satın alınan sofralarla kıyas eder olduk ve annemizi, eşimizi hatta kendimizi kusurlu gören, sürekli eleştiren hastalıklı insanlar olduk… 

Peki mükemmelliği ve özgüveni bir ürün olarak satın aldığımızı sanan bizler bu ürünlerle neler yaptık, kendimize ve etrafımıza ne kattık? Kendi egomuza hizmetten başka hiçbir şey yapmadık… Kıyas ederken öğrenmedik, daha güzeli bir ideal olarak edinip hayatımıza uygulamayı tercih etmedik çünkü satın almak artık çok daha kolayımıza geliyordu. Bu yüzden artık evlerde güzel güzel sofralar kurulmuyor, güzel sohbetler edilmiyor. En yakın aile bireyleri bile düzenli olarak planlan programlarda dışarıda görüşülerek “satın alınan güzellikleri” tüketmek için bir araya geliyor….

En büyük kusuru ise kendimizde görür olduk… Kimse kendini beğenmez oldu, “filtresiz” aslında bir hiç olduğumuzu baktığımız aynalarda kendimize defalarca söyler olduk… Garip ama “çirkin” olmak belki de en kolay gizlenen kusurumuz oldu. Bir “kusur” olarak nadir rastladığımız güzellik artık cazip paketler halinde kredi kartına altı taksitle satılan bir ürün haline gelmişti… Bunun sonucunda garip bir şey oldu! Kaşları, dudakları, yüzü, gülüşü hatta fiziği, tabi ki giydikleri aynı olan adeta birbirinin kopyası onlarca, yüzlerce, binlerce “kusurlu” insan oldu etrafımızda… 

Kredi kartına altı taksitle aldığımız “kusursuz güzelliği” sevdiklerimize sadece sosyal medyada gösterir olduk o da beğeni karşılığında tabi…! O “güzelliği” görmeyi en çok hak edenler sevdiklerimizdi oysa çünkü makyajı silip ve taytı çekince tahrip edilmiş o görüntü kirliliğine en çok onlar maruz kalmıştı… Sosyal medyada beğeni alma uğruna ve kendini orada “pazarlama” uğruna yapılan bu çirkinliklerin “güzellik” olarak pazarlanması ne hastalıklı bir durumdu oysa…

Yılın bu son gününde günün anlam ve önemine ait birkaç şey söyleyerek bitirelim: 

Yarın sabah uyandığımızda yepyeni ve farklı bir dünya olmayacak. Meseleler çözülmeyecek, fırsatlar artmayacak, her şey bir sihirli el marifetiyle yoluna girmeyecek. Hayat bayram hiç olmayacak…
Yeni yıl başlangıcı dertler ve kederlerden kurtulma için bir temenni fırsatı sunar ama hayatın gerçekleri her zaman iyi dilek ve güzel temennilerden baskın çıkar.
Yine de umutsuz olmayalım. İyi tarafından bakacak olursa ister 1 Ocak olsun ister bayram, ister doğum günü ya da sıradan bir gün; yeni bir hayata başlamak isteyen için her gün yılbaşıdır. Her sabah kendi hayatının yeni yılına uyanmak mümkündür. Sonuçta, takvimlere dizilen yılları ve günleri insanlar tasnif ettiğine göre, eğer yeni başlangıç için illa “ilk gün” gerekiyorsa kendi kendimizin yeni yılını ilan etmekte bir sakınca yoktur. Hele her şeyin kişiselleştiği, her nesnenin özelleştiği bir çağda, kim karışır buna! Hayatımızın, keyfimizin, tercihlerimizin, zevklerimizin, işimizin, kariyerimizin miladı ne zaman istersek o zamandır. 1 Ocak gider, 1 Haziran gelir; olmadı 15 Ağustos, beğenmedik 21 Kasım… 365 yeni seçenek var neticede…
Ne var ki hangi gün, hangi saat başlamak istersek isteyelim kurallar aynıdır. İş, aş, kariyer ya da özgürlük veya dost veyahut da gelecek garantisi…
Hepsi için emek vermek, hepsi için çaba göstermek ve hepsi için de gerektiğinde bedel ödemek gerekir. Maharet en az bedeli ödemekte ve maharet bir kez bedel ödediğin şey için bir daha ödememekte...

Yazıya ifade bırak !