Çanakkale adeta felaketi yaşadı 2 bin 650 hektarlık ormanlık alan olmak üzere 4 bin 80 hektar alan yangından etkilendi, tek tesellimiz can kaybının olmaması. Aslında “can kaybı yok” demeye dilim varmıyor, yüzlerce hayvan on binlerce ağaç bu yangında can verdi. Yangınla mücadele eden 4 bine yakın görevli ve gönüllü canları pahasına mücadele verdi.
Yangın sonrası hasar tespit raporları açıklanıyor kayıplarımız daha bir gün yüzüne çıkıyor. O kayıplarımızdan birinden bahsetmek istiyorum; “Vicdan.”
Vicdanın manipüle edilebileceği hassas konularda insanların çoğu duygularına yenilip hakikati umursamaz. Bu durumda önlerine atılan kurbanları linç ederek vicdanlarını tatmin ederler. İşte kitlelerin yaptığı vahşice zulümler böylece gerçekleşir. Sosyal medya bunu en kolay yaptığımız alan sosyal medyanın yakıcı, yıkıcı, yorucu, yıpratıcı diline teslim oluyoruz. Bu dilin bizi yönlendirmesine müsaade edemeyiz!
Konuyu Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan’a nasıl bağlayacağıma geleyim. Yangının sona ermesinin hemen ardından “hükümete yakın olduğunu iddia eden” bazı basın kuruluşlarında çıkan haberler. “Çanakkale yanıyor: CHP’li Başkan yurt dışında tatil yapıyor!” CHP’li başkanların tatil sevdası! Çanakkale alevlerle boğuşurken o seyahatteydi! Yangın günü ülkeyi terk etti.” “CHP zihniyeti değişmiyor! Mahalle yanıyor Ülgür Gökhan saçını tarıyor.” Neresinden tutalım “ülkeyi terk etti…” diyene ne söyleyelim…
Gökhan, ortada yangın ya da olağan üstü bir durum olmadığı bir dönemde izne ayrılıp yurtdışına gidebilir. Oğlu ve torunları yurtdışında bundan daha doğal ne var. Kaldı ki başkan “üzülerek” diye başladığı bir kamuoyu bilgilendirmesi yayınladı. “Yangının başladığı gün itibariyle sağlık sorunları nedeniyle hastanede yatışımın gerçekleşmesinden dolayı, yangın bölgesinde ne yazık ki bizzat bulunamadım” dedi açıklamasının detayı belediyenin sitesinde var.
Bir sabah uyandığımızda “muhalefete yakın olduğunu iddia eden” medyada aynı linçe biz de maruz kalmıyor muyuz? O sabah neler hissediyoruz? Ülgür Gökhan burada sadece bir örnek… Bu haberi “nasıl çaktık!” diye paylaşanlar eminim ki bundan daha fazlasına maruz kalmışlardır. Soruyorum bu “kötülüğü” neden yapıyoruz…
Ülgür Gökhan, görevinin başında olamadığı için belediye yangına olması gerektiği gibi müdahale edemediyse bunu konuşalım eleştirelim. Ama böyle bir durum da yok belediye yöneticileri, itfaiye erleri canlarıyla başlarıyla müdahale ettiler.
İlla “CHP’li Başkan…” diye “çakacaksak” bir sürü malzeme var onları kullanalım. Mesela geçen hafta AK Parti Milletvekili Ayhan Gider, belediyenin Cumhuriyet Meydanı düzenleme projesini çok sert şekilde eleştirdi meydanın altına neden otopark yapılmadığını, etrafında neden sosyal alanlar bulunmadığını sordu ve bu eleştirilerine hem AK Partililer hem de CHP’liler “adam haklı” dediler…
Derdim ne Ülgür Gökhan’ı korumak ne de “nasıl çaktık” diyenlere ders vermek. Derdim takip mesafesini korumak şartıyla hatalara değinmek, faydalı işleri takdir etmek. Bu beni muhalif yahut yandaş değil, hakkaniyetli bir insan yapar. Zaten adalet de bunu gerektirir… Geçmişte bu denli pervasızca olmasa da ben de hatalara düştüm belki farkında olmadan yine düşüyorumdur, sosyal medyanın yakıcı, yıkıcı, yorucu, yıpratıcı diline teslim oldum. Ama büyüyorum, gelişiyorum, değişiyorum diyorsam bu hatalara artık düşemem…
Son söz; Linç kültürü yerleştiğinden beri topluma, kimse kimseyle konuşamaz oldu. Bu durum herkesi hakikatin tek sahibi sanma gafletine de itti. Bu döngünün en acı tarafıysa, kör tarafgirliğin kıskacında hakikat arayışının anlamsızlaşması oldu... Evet, sağlı sollu çöküyoruz sanki... Toplum kendince yargı dağıtıyor, bazen adalet yerini buluyor ama çoğunlukla masum insanların linç edilmesine sebep oluyor. Bu sebeple toplumun infiali sonucu oluşan linç kültürünü ne gerekçeyle olursa olsun doğru bulmuyorum.