Resmî Gazete'de yayımlanan Cumhurbaşkanı kararına göre belediyelerin borçlarına karşılık vergi payı ödemelerinden 3 ay kesinti yapılmayacak. Böylece tüm belediyelere, koronavirüs ile mücadele kapsamında önemli bir kaynak sağlanmış olacak. Yani belediyeler bugünlerde bol keseden harcamalar yapıyorlar ya o paralanın nereden geldiğinin bilinmesi açısından bu detayı paylaşarak başlamak istedim.
Corona virüsüne karşı önlem olarak Türkiye’nin hemen her yerinde belediyeler sokakları dezenfekte ediyor. En kolay “iş yapıyorum” pozu bu olduğu için bu durum adeta şova çevrilmiş durumda. Ancak uzmanlara göre bu, virüsün yayılmasını engellemediği gibi aksine yararlı bakterilere zarar verip ekosistemin dengesini bozarak başka virüslere davetiye çıkarıyor.
Konuyla ilgili olarak 29 çevre derneği ortak bildiri yayınladı. Bildiride şu ifadeler yer aldı: “Bizler temel hijyen konusunu maskeleyen, takıntıyı öne çıkartan, topluma kafa karıştırıcı mesajlar veren bu şovlara karşıyız. O yüzden bakterilere, kentin ağaçlarına, hayvanlarına sahip çıkıyoruz. Herkesi korona virüsüne karşı doğayı ve toplumu savunmaya çağırıyor, bu kimyasal kirliliğin yol açacağı ekolojik yıkıma karşı çıkmaya davet ediyoruz.”
Metni hazırlayan enerji ve iklim uzmanı Önder Algedi bu dezenfekte çalışmalarının yarattığı tahribatı şu sözlerle anlattı: “Belediyeler, içinde çok çeşitli kimyasal maddelerin olduğu sıvılarla kent meydanlarını yıkıyor. Ancak buralar iki saat içinde eski haline geliyor. Peki bu kimyasallar nereye gidiyor? Bu maddeler ağaç köklerini kurutuyor, çok sayıda bakteri ve mikroorganizmayı öldürüyor. Yani ekosistemi bozuyor. Uzmanlar virüslerin insanların doğal hayata müdahale etmesinden kaynaklandığını söylüyor. Doğaya verdiğimiz tahribatlar ortadayken bizler temel hijyen kurallarını uygulamak yerine kimyasal kullanmayı tercih ediyoruz. Bu kimyasallar yeni hastalıkların oluşma ihtimalini arttırıyor.”
Halk sağlığı uzmanı Dr. Kayıhan Pala da belediyeler çalışmalarını yürütürken bilimin ışığından uzaklaşmaması gerektiğini belirterek şunları söylüyor “Bu pandemi döneminde belediyelerin sokakları değişik kimyasallarla yıkamasının enfeksiyon zincirini kırma açısından hiçbir faydası yok. Şehirlerdeki bulaşma zincirini kırmak için kapalı kapılar, asansörler, ortak kullanılan tuvaletler gibi yerler, çamaşır suyu 10’da bir oranında seyreltilerek günde en az iki kez temizlenmeli. Yerel yönetimlerin atık toplamaya büyük özen göstermesi gerekiyor. Enerjimizi salgına faydası olmayan işlere harcamamalıyız.”
İlla bu alanda bir şeyler yapılmak isteniyorsa Türkiye’nin dört bir yanında ilimizde ise Ezine, Çan, Biga belediyelerinin yaptığı gibi dezenfektan tünelleri kurulabilir. Çanakkale Belediyesi ve Kepez Belediyesi maalesef bu konuda bir adım atmadılar. Evet pazar yerlerinin girişlerinde ücretsiz maske dağıtıyorlar ama yeterli değil. Pazar giriş-çıkış noktalarına ve oldukça yoğun olan bankalar caddesinin olduğu bölgelere dezenfektan tüneli koysalar hiç fena olmaz…
Bir de “bizim” belediyeler severler çiçek böcek belediyeciliğini alın size bir “iş yapıyorum” pozu daha vermeniz için fırsat. Çankaya Belediyesi evde kalan vatandaşlara moral vermek, bir şeylerle uğraşıp mutlu olmalarını sağlamak için kendi seralarında ürettikleri 20 bin menekşenin dağıtımına başlamış. Sizde bulun buluşturun bir yerlerden dağıtın vatandaşa güzel olur… Alkışlarız, memnun oluruz.
Türkiye’de ki çevre dernekleri bilimin ışığında ara sıra da olsa yol gösteren açıklamalar yaparken şehrimizde faaliyet gösterenler ne yapıyor bakın. Kendilerine ekoloji birliği diyen bir grup “çevreci” Çanakkale Valiliğine bir dilekçe vermişler. Taleplerini sıralamışlar talepler içinde dikkatimi çeken bir maddeyi sizlerle paylaşmak isterim. “Çanakkale’de ki tüm madencilik faaliyetleri ve termik santrallar durdurulmalı ve çalışanlarına ücretli izin verilmelidir.” Tüm faaliyetler dursun ama çalışanlara ücretli izin verilsin! Hayatın gerçeklerine ne denli uzak bir talep. Aslında bu talep “kukla çevrecilerin” derinliğini gösteren önemli bir ayrıntı.
Ve son söz: Hayat duraksadığında ve zihnimiz geçmişi iyi kötü hatıralarıyla iş başına getirdiğinde her şeyin nereden başladığını, buraya nasıl geldiğimizi ve neden böyle olduğumuzu düşünmeye zamanımız olur… Bu zor günlerin en kısa zamanda geride kalmasını ve bir daha da böyle bir felaketin yaşanmamasını diliyorum ancak hayatta her zaman beklenmedik zorluk ve hatta felaketler karşımıza çıkabiliyor. Tıpkı yaşanan zorlukların bireyleri sonrasında daha bilinçli, daha olgun, daha güçlü bireyler yaptığı gibi yaşanan toplumsal zorluklar da iyi yönetilebilirlerse toplumları daha iyi toplumlar haline getirebilir. Dilerim bu küresel felaket bu gezegenin insanlarına dili, dini, ırkı ne olursa olsun herkesin ortak bir kaderi paylaştığını öğretir ve daha paylaşımcı, daha dayanışmacı ve barışçıl bir geleceğe doğru adımlar atılmasına vesile olur…