Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı diğer liderlerden ayıran belki de en önemli özelliği “bizden biri” olması. Toplumun büyük bir kesimi Erdoğan’ın hemen her çıkışına “ben de olsaydım aynısını yapardım, helal olsun!” diyerek destek veriyor. Erdoğan, düğünde oynuyor, cenazede ağlıyor, yer sofrasında bizim gibi oturuyor çünkü o “bizden biri…”
Bunları neden mi söyledim aslında şimdi söyleyeceklerimin altyapısı olsun, yapacağım eleştiri düşmanlık olarak görülmesin diye söyledim. Erdoğan 2018’de kurulan ve başkanlığını Fahrettin Altun’un yaptığı İletişim Başkanlığı marifetiyle “bizden biri” olma kimliğinden her geçen gün uzaklaştırılıyor. Erdoğan’ın verdiği her poz, söylediği her cümle, attığı her adım artık çok “profesyonel.” Peki vatandaş bu denli profesyonellikten rahatsız olmuyor mu sizce? Erdoğan eskiden çat kapı gittiği vatandaşın yer sofrasında poz verirdi, şimdi külliye önünde, Emine hanımın barınaktan sahiplendiği Leblebi adlı köpekle poz veriyor… İletişim Başkanlığı, Erdoğan’ı Avrupa’da ki liderlerden biriymiş gibi göstermek büyük çaba harcıyor. Belki ideal olan budur lakin bu çaba, bu topraklarda karşılık bulmuyor. Tam da bu yüzden eleştiride bulunanların ilk cümlesi “eskisi gibi değil…” oluyor. Cumhurbaşkanlığı ile ilgili konularda eskiden İbrahim Kalın konuşurdu ve konuştukları hemen her kesim tarafından dikkate alınırdı, Altun’un söyledikleri ise “siyaset yapıyor”denilerek dikkate dahi alınmıyor. Söylenecek şey çok ama bu kadarı yeterli bir iletişim sorunu olduğu açık umarım ve dilerim bu sorun “bizden biri” olana daha fazla zarar vermeden çözülür…
Son olarak tepede olan bu “profesyonellik” tutkusu maalesef yerelde de başkan sıfatı olan çoğu kimseyi esir almış durumda. Yanında özel fotoğrafçısı, şoförü, iki goygoycusu olmayana başkan demiyorlar çünkü!
Samimiyeti, profesyonelliğe tercih edemeyiz, etmemeliyiz…
***
Bizim Sesimizi ve Nefesimizi Yansıtmıyor
Televizyon kanallarında program başlamadan önce programlarının hangi yaş grubundaki çocuklara uygun olduğu ve programda yer alan zararlı içerik konusunda izleyici kitleye bilgi veriliyor. Belli yaş gruplarını olumsuz etkileyeceği düşünülen içeriğe sahip yapımların yayın saatleri bu doğrultuda düzenleniyor. Haber bültenleri ile müzik videolar ve reklâmlar televizyon programı olarak değerlendirilmediklerinden uyarı kodlamaları kapsamına alınmıyor. Haber bültenlerinin kapsam dışı kalması konusunda konuşalım.
Ana haber bültenleri gece 24’ten sonra yayınlanması gereken “şeyler” haline gelmiş durumda. Ama öyle değil haber bültenleri tüm ailenin bir arada olduğu ve televizyonun açık olduğu saatlerde veriliyor. Haberlerin büyük bir kısmını hayal gücünü zorlayan taciz, tecavüz, şiddet haberleri oluşturuyor. Bir çocuğun buna maruz kalması akıl ve beden sağlığı için tehdit oluşturuyor.
Peki böylesi haberlerin bültenlerde bu denli geniş yer bulmasının sebebi ne ola ki? Hemen söyleyelim içerik üretemedikleri için taciz, tecavüz, şiddet haberleri bu denli geniş yer buluyor. Neden içerik üretemiyorlar peki çünkü ana akım medya, zam haberi yapamıyor, hükümetin eksik yaptığı, yanlış yaptığı herhangi bir konuya yer veremiyor. Tam da bu yüzden taciz, tecavüz, şiddet haberleri ekranlarda geniş yer buluyor. Tamam eleştiren haber yapma ama onun yerine başka bir şey koy, koyduğun şey taciz, tecavüz, şiddet haberleri… Hangisi daha çok zarar veriyor! Zam haberi mi yoksa bu haberler mi… Haber bültenlerini seyredenler toplumdaki çürümüşlükten dem vuruyorlar, yarınlara umutsuzca bakıyorlar, böyle bir dünyaya çocuk getirmemekten bahsediyorlar. Sadece haber bültenleri mi, hayır! Sabah bültenleri, diziler… vs. hepsi aynı durumda rezillik almış başını gidiyor.
Bu durum aslında en çok hükümete, iktidara zarar veriyor! Bakın Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan bundan daha birkaç ay konuyla ilgili rahatsızlığını şu sözlerle dile getirdi; “Genç bir nüfusa sahibiz ama medeniyet tasavvurumuzu layıkıyla hayata geçiremiyoruz. Medyamız en modern alt yapıya sahip ama bizim sesimizi ve nefesimizi yansıtmıyor. İlimde, sanatta, kültürde benzer sıkıntılarla karşı karşıyayız. Dünyaya kendimizi anlatamıyoruz. Bunun için de fikri iktidarımızı da hâlâ tesis edemediğimiz kanaatindeyim. "
Adam daha ne desin!