Kerem İriç
Köşe Yazarı
Kerem İriç
 

Edebi Metinler, Ahlakın Çöktüğü Yerde Devletin Kanunları İşe Yarar mı?

Son zamanlarda ne yaşıyoruz? Her gün yeni bir şokla sarsılıyoruz, kanımız donuyor. Türkiye hiç olmadığı kadar 'suç'u ve 'ceza'yı konuşur hale geldi. Yemin ederim ki artık bıktık. Her şeyin temelinde, üzerinde anlaşamadığımız bir ahlak anlayışının ve ortak etik kuralların eksikliği yatıyor. Yıllardır bu kuralları belirleyemediğimiz için devleti de bu prensipler üzerine inşa edemedik ve şimdi ağır bir yıkımın içindeyiz. "Dindarlar iktidarda, olup bitenlerden onlar sorumlu" demek işin kolayına kaçmak olur. Kimse kendisine "Bu yapbozun hangi parçasıyım?" diye sormuyor. Hepimiz, "El ile gelen düğün bayram," "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" diyerek sorumluluktan kaçan, vicdansız, bilinçsiz, umursamaz ve hoyrat bir topluluğa dönüştük. Gündüz kuşağı programlarına ya da prime time dizilerine şöyle bir bakmanız yeterli. Ahlaksızlığın reklamı mı olur demeyin, olur! Bu programlar reyting uğruna aile içi sorunlar, ihanet ve cinayet gibi konulara odaklanarak toplumsal değerleri yerle bir ediyor. Sorsanız herkes bu yayınlardan şikayetçi, ama nasıl oluyorsa reyting rekorları kırıyorlar. Bu içerikler, bireylerin ilişkiler, aile yapısı ve ahlaki normlar hakkındaki algılarını biçimlendiriyor. Medya, ahlaki çöküşü normalleştirerek empati, sorumluluk ve ahlak gibi değerlerin unutulmasına yol açıyor. Buradan yetkililerine sesleniyorum: Eğer o dizileri çocuklarınızla birlikte izlemiyorsanız, buna 'dur' deme iradeniz varken demiyorsanız, bu yozlaşmanın ortağısınız demektir! Günümüzde toplumsal ahlak ve mahremiyet giderek kayboluyor. Sosyal medyada ve sokaklarda gördüğümüz çıplaklık ve çılgınlık modernlikle veya özgürlükle açıklanamaz. Eskiden büyüklerimiz "ayıp" derdi ve çevresindekilere otokontrol sağlardı; şimdi kimse cesaret edemiyor. "Çocuğuma bile sözüm geçmiyor" diyenlerin sayısı gün geçtikçe artıyor. Ahlakın bozulduğu yerde, devletin kanunları ve kuralları etkisiz hale gelir. Acı ama gerçek: Hukuk her zaman adalet getirmez, eşitlik sunmaz. Korkuya dayalı ahlak, gerçek ahlak değildir. Trafik ışığı kırmızı yandığında etrafta polis varsa duran, yoksa durmayan bir sürücü ahlaklı sayılmaz. Sadece bu örnek bile halkımızın ahlak anlayışını sorgulamak için yeterlidir. Son olarak, sosyal medyada yargı dağıtma furyasına değinmek istiyorum. Bir insanı suçsuzken suçlu, suçluyken suçsuz ilan etmek moda haline geldi. Toplumsal duyarlılık elbette önemli, ancak bu duyarlılık yargıçlığa değil adalet çağrısına evrildiğinde değer kazanır. Yapmamız gereken, kanaatlerimizle yargılar üretmek değil, adaletin tecellisi için duyurmak ve takip etmektir. Ötesi sadece politik tatmin olur.
Ekleme Tarihi: 05 Ekim 2024 - Cumartesi

Edebi Metinler, Ahlakın Çöktüğü Yerde Devletin Kanunları İşe Yarar mı?

Son zamanlarda ne yaşıyoruz? Her gün yeni bir şokla sarsılıyoruz, kanımız donuyor. Türkiye hiç olmadığı kadar 'suç'u ve 'ceza'yı konuşur hale geldi. Yemin ederim ki artık bıktık. Her şeyin temelinde, üzerinde anlaşamadığımız bir ahlak anlayışının ve ortak etik kuralların eksikliği yatıyor. Yıllardır bu kuralları belirleyemediğimiz için devleti de bu prensipler üzerine inşa edemedik ve şimdi ağır bir yıkımın içindeyiz.

"Dindarlar iktidarda, olup bitenlerden onlar sorumlu" demek işin kolayına kaçmak olur. Kimse kendisine "Bu yapbozun hangi parçasıyım?" diye sormuyor. Hepimiz, "El ile gelen düğün bayram," "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" diyerek sorumluluktan kaçan, vicdansız, bilinçsiz, umursamaz ve hoyrat bir topluluğa dönüştük.

Gündüz kuşağı programlarına ya da prime time dizilerine şöyle bir bakmanız yeterli. Ahlaksızlığın reklamı mı olur demeyin, olur! Bu programlar reyting uğruna aile içi sorunlar, ihanet ve cinayet gibi konulara odaklanarak toplumsal değerleri yerle bir ediyor. Sorsanız herkes bu yayınlardan şikayetçi, ama nasıl oluyorsa reyting rekorları kırıyorlar. Bu içerikler, bireylerin ilişkiler, aile yapısı ve ahlaki normlar hakkındaki algılarını biçimlendiriyor. Medya, ahlaki çöküşü normalleştirerek empati, sorumluluk ve ahlak gibi değerlerin unutulmasına yol açıyor.

Buradan yetkililerine sesleniyorum: Eğer o dizileri çocuklarınızla birlikte izlemiyorsanız, buna 'dur' deme iradeniz varken demiyorsanız, bu yozlaşmanın ortağısınız demektir!

Günümüzde toplumsal ahlak ve mahremiyet giderek kayboluyor. Sosyal medyada ve sokaklarda gördüğümüz çıplaklık ve çılgınlık modernlikle veya özgürlükle açıklanamaz. Eskiden büyüklerimiz "ayıp" derdi ve çevresindekilere otokontrol sağlardı; şimdi kimse cesaret edemiyor. "Çocuğuma bile sözüm geçmiyor" diyenlerin sayısı gün geçtikçe artıyor.

Ahlakın bozulduğu yerde, devletin kanunları ve kuralları etkisiz hale gelir. Acı ama gerçek: Hukuk her zaman adalet getirmez, eşitlik sunmaz. Korkuya dayalı ahlak, gerçek ahlak değildir. Trafik ışığı kırmızı yandığında etrafta polis varsa duran, yoksa durmayan bir sürücü ahlaklı sayılmaz. Sadece bu örnek bile halkımızın ahlak anlayışını sorgulamak için yeterlidir.

Son olarak, sosyal medyada yargı dağıtma furyasına değinmek istiyorum. Bir insanı suçsuzken suçlu, suçluyken suçsuz ilan etmek moda haline geldi. Toplumsal duyarlılık elbette önemli, ancak bu duyarlılık yargıçlığa değil adalet çağrısına evrildiğinde değer kazanır. Yapmamız gereken, kanaatlerimizle yargılar üretmek değil, adaletin tecellisi için duyurmak ve takip etmektir. Ötesi sadece politik tatmin olur.

Yazıya ifade bırak !