Teknolojinin hızla gelişmesi, bilgiye ışık hızıyla erişilmesini beraberinde getirirken, birçok etik değer de unutulmaya yüz tutuyor; mahremiyet, müstehcenlik, keder, travma, trajedi gibi kavramların içi, boşaltılıyor. Medya okur/yazarlığının halen çok düşük seviyelerde kaldığı ülkemizde her şeyi görüyor, duyuyor, izliyoruz, ama büyük bir duygusuzluk ve yabancılaşma eşliğinde…
Sözde toplumsal meselelere duyarlılık sergilerken aslında kişilerin mahremiyetlerini hiçe sayan, söz konusu insanları da, onların yakın çevrelerini hatta tüm toplumu bir kez daha travmatize eden medya dili tercih ediliyor.
Depremler, sel felaketleri, gibi hem bireysel hem de toplumsal boyutu olan travmaları medya üzerindeki sunumunda yanlışlar uzunca bir süredir normalleştiriliyor ve yazılı, görsel ve sosyal medyanın dilinde yeniden üretiliyor.
Binaların kağıt gibi yıkılmasına yol açmış şiddetli depremin ardından kurtarma çalışmalarını reyting kaygısıyla adeta bir yarışma programı gibi paylaşmanın habercilikle yakından uzaktan alakası yok.
Eğer haberin amacı toplumu bilgilendirmek, toplumda farkındalık yaratmak ise haberin dili de görselleri de buna uygun şekilde filtrelenmeli; sadece kamu yararını gözetecek şekilde gerekli bilgiler yer almalı. Tüm bunlar da dönüyor dolaşıyor, hak-temelli habercilik, haber etiği ve medya okuryazarlığı konularını yeniden konuşmamızı gerekli kılıyor.
Medyada yer alan bu vurdum duymazlığa, aymazlığa tanıklık etmek istemeyenler televizyon kumandasının kapama tuşuna basarak veya internet sayfasındaki sekmeyi kapatarak sonlandırılabilir. Ancak geri kalan kitle açısından sonraki yaşantılarında mutlaka bir iz bırakacaktır.
Gerek medya gerekse izleyiciler olarak bu konudaki duruşumuz, taleplerimiz ve beklentilerimiz etik habercilik anlayışını belirleyecek. Dolayısıyla hepimizin tıklama tercihlerimiz ve sosyal medya yorumlarımız ile şunu net bir şekilde ortaya koymamız gerekiyor: Şiddetin reyting unsuru olarak sunulmasını onaylıyor muyuz, yoksa medyanın bu alanda artık etik değerleri uygulamasından ve hak odaklı haberciliğin baskın gelmesinden mi yanayız?
Son söz; “Sosyal medya, kara haberleri paylaşan ama acıyı paylaşmayan insanlardan geçilmiyor. Onlardan biri olabilir miyiz? Olmayalım inşallah.”