“Dağılmış ailelerin" toplanma yeridir cenaze evleri... Şehirlerin başka bir köşesine kaçmış bireylerin birbirlerini hatırladıkları, eski acıları tazeledikleri, gidenin arkasından bakakaldıkları ev... Eve her yeni giren ile artan gözyaşları, zılgıtlar, musalla taşına konmuş beden arkasında kalan donmuş insan yüzleri... Aradan zaman geçtikçe kalabalığın yerini sessizliğin aldığı, daimi kalacak bir hüznün ve asla doldurulamayacak büyük bir eksikliğin hüküm sürdüğü evdir, cenaze evi.
Ölünün yakın ya da uzak akrabası olmak fark etmez. O an hayatta olmaktan utanç duyarsın, yaşadığın için suçluluk hissedersin, elini kolunu koyacak yer bulamaz, gövdeni nasıl yok edebileceğini bilemez, silinmek, buharlaşmak istersin…
Şehit haberleri sonrası ülke cenaze evine dönmüşken işte tam da böyle oldu “silinmek, buharlaşmak” istedim. Neden mi, ölü evinde konuşulmayacak ne kadar şey varsa yüksek sesle, bağıra bağıra konuşuldu çünkü.
Muhalefet daha cenazeler kaldırılmamışken “sorumlu arama” telaşına düştü ve “bu işin sorumlusu Cumhurbaşkanıdır” dedi. Buna kim sevindi PKK, HDP… Kişi kim olduğunu bilmek isterse, kimleri sevindirdiğine baksın!
İktidar mensupları ise Kılıçdaroğlu’nun yayınladığı taziye mesajında, neden PKK’nın adı geçmedi diyerek, neredeyse şehitlerimize sıkılan kurşunların sorumlusu olarak CHP’yi gösterdi. Yetmedi, mezarlıkta oğlunun başında gözyaşı döken anne, parti kongresinde telefonla arandı. Şehit annesi ve parti kongresi asla yan yana gelmemesi gereken iki öğe, itiraf etmeliyim ki bu süreçte canımı en çok acıtan bu tablo oldu! Çünkü biz bu değiliz…
Hani cenaze evi “dağılmış ailelerin" toplanma yeriydi, biz daha çok ayrıştık…
PKK ve HDP yanlısı yayınlar “devlet bu aileleri unuttu” propagandası yapıyorlar. Ama gerçek öyle değil bakın şehit annesi ne diyor; “Oğlumla temas kurmak için çok uğraştım. Cumhurbaşkanı çok uğraştı, Süleyman Soylu çok uğraştı. Her zaman benimle konuştular, her zaman benimle ilgilendiler. Beni perişan etmediler, perişan olmadım. Ama evladım yoktu o başka. Benim Cumhurbaşkanı’yla, Süleyman Soylu’yla herhangi biriyle sıkıntım yok. Allah'tan geldi bir şey diyemedim. Allah verdi, Allah aldı.” Tablo böyleyken muhalefetin de benzer bir dili kullanıyor olması kabul edilemez. Tekrar edelim, kişi kim olduğunu bilmek isterse, kimleri sevindirdiğine baksın!
PKK ve HDP “müzakere edilseydi, askerler kurtarılabilirdi” diye üstüne basa basa açıklamalar yapıyorlar. Bunun sebebi kaybettikleri “siyasi pozisyonu” böylesi bir yöntemle yeniden kazanabilmek. İçinde bulunduğumuz şartlar üzülerek söylüyorum ki bu müzakereye elverişli değil. Böyle bir müzakere yapılmış olursa ne mi olur? PKK hemen her gün bir vatandaşımızı kaçırır ve HDP üzerinden kendine yeni bir siyasi alan yaratmış olur. Hiçbir devlet buna izin vermez…
Son söz; PKK’nın Gara’da 13 rehineyi katletmesine verilen siyasi tepkiler terörle mücadelemizin ne denli zorlu olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.