“Milliyetçi Hareket Partisi kongre süreçlerini gerçekleştirirken.
(Çanakkale’de nasıl bir VİZYON hazırlanıyor.)
1-2023’te olacak olan Cumhurbaşkanlığı, Millet vekilliği ve mahalli idareler seçimlerini göz önünde bulundurarak mı hareket ediyor.
2-Teşkilat ve siyasi noktada vizyonu ve kriter hangi anlamda oluşturuyor.
3-Yapılan listeler ve sosyal medya hesaplarında paylaştıklarına göre tek listeli kongreler de sanki biri ve birilerinden korkulur gibi listeler ve kalabalıklar oluşturulur vaziyette.
4-Kanaatimce yönlendiren? Yönetme planlarını ortaya koyanlar. Tamamen iç dengelere göre hareket almış, böl parçala yöntemini uygular vaziyette.
5- Bu paylaşımım kesinlikle muhalif bir hareket değildir. Kimse kendine bir pay çıkarmasın.
Lidere sadakatimiz şerefimizdir.
6- Ahbap çavuş ilişkileri, ben ve benim diyen hareketler, Milliyetçi Ülkücü harekete zarar verir vermektedir de.
7- Kim kendini teşkilatın üstünde görüyor buna göre hareket ediyorsa,
Teşkilatın üstünde kimse yoktur olamaz.
-Saygı ve muhabbetlerimi sunuyorum.”
Bu sözler MHP eski Merkez İlçe Başkanı Mesut Ergin’e ait. Benzer serzenişleri son dönemde sıkça görüyoruz, duyuyoruz. Bir rahatsızlık, bir huzursuzluk olduğu aşikâr. Ergin’in paylaşımındaki “Yapılan listeler ve sosyal medya hesaplarında paylaştıklarına göre tek listeli kongreler de sanki biri ve birilerinden korkulur gibi listeler ve kalabalıklar oluşturulur vaziyette.” Kısmı oldukça dikkat çekici buradan bakınca da böylesi bir durum çok açıkça kendini belli ediyor. Nedendir bilinmez ama MHP’nin hali hazırdaki başkanı Ali Tuğrul Yıldırım böyle bir yönetim tarzıyla hareket etmeyi doğru buluyor. Geçmiş dönemlerde görev yapmış kimselerle yan yana gözükmemeye sanki özellikle dikkat ediyor. MHP’yi aktif olarak İl Genel Meclisinde, Belediye Meclisindeki temsil eden üyelerle bir araya gelmiyor. “Hiçbir iddiası yokken” milletvekili seçimlerinde aday olan gece gündüz demeden köy köy gezen, maddi manevi onca fedakarlıkta bulunan milletvekili adaylarını adeta yok sayıyor… Yaptığı protokol ziyaretlerine dahi bu isimleri dahil etmiyor. Belki bu durum MHP’nin şu andaki pozisyonu itibariyle çok dikkat çekmiyor ama MHP gibi bir partinin böylesi bir “vefasızlığa” imza atması açıkçası biraz garip kaçıyor! Unutmamak gerekir ki; “Vefa, maddi değil, manevi bir borçtur. Dostluğa, bir ömür sadık kalmaktır, hatırdan çıkarmamaktır. Vefa, beklenilendir, karşılık değildir. Vefalı arayandır, bulandır, sorandır, unutmayandır. Dönüp gelendir. İyiliği, güzelliği kendi menfaatinin üstünde tutandır.”
Ali Tuğrul Yıldırım’ı tanımıyorum… İl Başkanı olduktan sonra da basınla bir kez dahi bir araya gelmedi. O yüzden çok bir şey demeyi de doğru bulmuyorum ama sözlerimi şu şekilde bitirirsem amaç hasıl olur diye düşünüyorum; “Başarılı işleri, olumlu manada biraz dikkat çekeni, hatta millet katında sevilen kimseleri tehdit olarak görürsek hem kendimize hem başkalarına eziyet etmeye başlarız. Herkes bize hasımmış gibi olur.
***
Yanı Başımızda Yaşanan İnsanlık Dramı
Yunanistan'ın Midilli adasındaki Moria sığınmacı kampı çıkan bir yangın sonucunda neredeyse tümüyle yerle bir oldu. Binlerce insan sokakta kaldı. 2 bin 800 insan için planlanan kampta yaşayan 12 binden fazla kişi var. Bu yangın Avrupa topraklarında yaşanan insanlık dramını bir kez daha gözler önüne serdi. Bu sığınma kampı adeta bir cehennem. Ve büyük bir riyakarlık örneği, iki yüzlülüğün ta kendisi! Dünya üzerindeki her felakete öfkelenip bu felaketlere “cesur” açıklamalarla tepki veren Avrupa Birliği Ülkeleri neredeler? İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi sadece AB sınırları dışında geçerli değil. Çaresiz gençlerin hap içerek ya da kendilerini bıçaklayarak intihar etmek istediği bir kampta da geçerli. 13 bin kişi için tek bir marketin bulunduğu bir kampta da geçerli. Sabun bulunmayan, duş almak için günde sadece 2,5 saat su akan bir kamp için de geçerli. Gelecek perspektifleri kafaların üzerindeki plastik branda kadar küçük olan yerlerde de geçerli.
“Modern” Avrupa’da böylesi onlarca tablo yaşanırken hamdolsun milletimiz, en sıkıntılı zamanlarında bile, büyük fedakârlıklar yaparak, vatanından ayrılmak zorunda kalanlara sahip çıkmıştır. Onlara mülteci değil, muhacir gözüyle bakmıştır. Kendini de ensar olarak görmüştür. Sadece ekmeğini değil, derdini ve sevincini de bölüşmüştür. Bunu yaparken, hiçbir ayrım gözetmemiştir. Demiştir ki, mazluma kimlik sorulmaz. Hepsinin dili ve hali birdir. Türkiye, zorda olanların, darda kalanların ülkesidir, devletidir. Tüten son ocaktır…