Fransa’da “Biyoetik Yasası” diye bir yasa çıkarıldı. Bu yasa parlamentoda iki yıldan uzun bir süre görüşüldü. Peki nedir bu “Biyoetik Yasası?” Yasaya göre Fransa'da bundan sonra tüm kadınlar ücretsiz olarak yapay döllenme imkanına sahip olacak. Lezbiyen çiftler ve yalnız yaşayan kadınlar bu haktan şimdiye dek “mahrumdu!” Fransa kamuoyu bu konuda ikiye bölünmüş durumda. Bir grup; “Şimdi taşıyıcı anneler de meşrulaştırılmalı” diyerek erkekler de çocuk sahibi olma hayallerini kısıtlama olmaksızın gerçekleştirebilmeli, diyor ve diğer grup ise “Babasız küçük Fransızlar” diyerek çocukları üzücü bir yazgının beklediği söylüyor.
Avrupa’nın birçok ülkesinde ve özellikle Fransa’da Önce çocukların ellerinden “anne” ve “baba” kavramları alındı (çocuklarla ilgili kurumlara kayıt esnasında artık sadece “ebeveyn” ya da “veli” kavramları kullanılıyor), şimdiyse babalık kavramından, dolayısıyla da babanın kendisinden mahrum bırakılıyorlar… Bu “özgürlükçü” anlayışın gittiği yer hiç iyi bir yer değil…
Gelelim ülkemizde de son yıllarda sıkça duyduğumuz asıl konumuza.
Haziranda, başta Anglosakson ve Latin ülkelerinde olmak üzere “Onur Ayı” kutlanıyor. LGBTQ grupları yürüyüşler ve protesto eylemleriyle “toplumsal çeşitliliğini” kutluyor ve yaşadıkları eşitsizliklere dikkat çekiyor! Birçok kurum ve kuruluş da “gökkuşağına” olan desteklerini sergilemek için adeta birbirleriyle yarışıyor. 2021 yılında insanların dışlanmamasından yana oldukları için alkış bekleyen politikacılar, etkinliklerin ön saflarında yer kapma uğraşı içinde. Önümüzdeki yıllarda bu akımın Türkiye’de de nasıl sahipleneceğine hep birlikte şahit olacağız.
Bunun üzerine bir şeyler söylemek gerekiyor, hadi başlayalım.
Eşcinsellik…
Bazıları “Bu hastalık değil sağlık” diye paylaşımlar yapıyor, ben bu iki kelimeden ziyada “imtihan” kelimesiyle açıklamaya çalışacağım. Ailesi için de, kişinin kendisi için de bir imtihan. Bu konuda atıp tutmaktan, büyük konuşmaktan da imtina edilmeli.
Sonuç olarak dünyaya iki farklı cins üzere yaratılmış insanoğlu. Mükemmel bir denge ile. Üçüncü bir cins daha yaratılmış da bu iki cins onu yok etmeye çalışıyor filan değil.
Ama bunu yok saymak yerine eşcinsellik diye bir olgunun yeryüzünde var olduğunu kabul etmek gerekiyor. Çok eski zamanlardan beri var hem de. Bu bir durum, kişinin kendisi için de ailesi için de çevresi için de başa çıkılması gereken bir gerçek.
Sorun da tam bu noktada başlıyor.
Kişi bu gerçekle yüzleşir, bu durumu aşabilir ya da aşamaz. Bununla yaşar ya da doğal haline dönmeye çalışır. Kendi tasarrufudur.
Ailesi, çevresi bu gerçekle yüzleşir, bu durumu aşabilir ve çocuklarını bu şekilde kabullenebilir ya da kabullenmeyip onunla ilişkisini kesebilir. İkisi de ailenin bileceği iştir.
Kısacası bu konu her şey olabilir ama yılda bir kez çıkıp “Onur Yürüyüşü” yapılacak, onurlu olmakla özdeşleştirilebilecek bir şey olamaz.
Onlara destek vermek, hele hele yerel unsurların destek vermesi, yüreklendirmesi, adeta teşvik etmesi kabul edilemez.
Hepimizin ailesi var, çocukları var.
Çocuklarımızı istediğimiz gibi yetiştirme hakkımız var.
Onları, sonuçlarını kendileri göğüslemeyecek insanların böyle bir şeye yüreklendirmesi hem kişinin kendisine hem ailesine büyük haksızlık.
Bu durumun onurlulukla filan bir ilgisi yok.
Ailenin ve toplum bu durumu tuhaf karşılamalı elbette, kabullenmekte, hazmetmekte zorlanmalı. Aileleri baskı altına alarak adeta buna sevinmeleri gerektiği izlenimi yaratma kampanyalarından da vazgeçmeli LGBT örgütleri.
Ailelerin tepkisi, direnci bahane edilerek yapılan bu sözde Onur Yürüyüşleri o kişileri koruma altına almak için filan değil, LGBT’yi yaygınlaştırmak, kapılarını sonuna kadar açmak, kolaylaştırmak içindir.
Nasıl ki kendi durumunuza saygı istiyorsanız, anlayış istiyorsanız siz de ailelerin, toplumun bu durumu yadırgamasına saygı gösterin.
Çünkü yadırgamalı. Çünkü yadırganacak bir durum.
Kusura bakmayın yani.
Bu işi bu kadar basite indirgemenize, size gelen tepkileri faşizm olarak açıklamanıza ve zamanla normalleştirerek evlerimizin içine kadar girmesine izin vermeyeceğiz.
Bunu kabul etmeyen milyonlarca insanı anlayışsız, despot, çağdışı olarak nitelendirme kolaylığına kaçıyorsunuz, bu da bir taktik. Farkındayız.
Yürüyüşünüzün adı Onur Yürüyüşü olabilir. Ama onurlu bir yürüyüş asla değil.”