Uzaktan eğitimlerin başlaması eğitimde eşitsizlik tartışmalarını sıklıkla gündeme taşıdı. Başta uzaktan eğitim sürecinde kullanılacak teknolojik araçlara erişimdeki eşitsizlikler ve özellikle dezavantajlı kökenden gelen çocuklar için okulların sağladığı çeşitli desteklerden öğrencilerin yararlanamama ihtimali bu süreçte çokça tartışıldı.
Uzaktan eğitimin yarattığı en büyük sorunlardan birisi de eğitim süreçlerinin desteklenmesi için ebeveynlerden beklentinin artması oldu. Bilindiği üzere bu süreçte ebeveynlerin öğretmenden kalan boşluğu mümkün olduğunca doldurmaları, çocukların öğrenmelerine yardımcı olmaları ve öğrenmeyi kolaylaştırmaları beklendi ve bu konuda ebeveynler sürekli motive edildi. Ancak ebeveynler de evde eğitim sürecine hazırlıksız yakalanmış, özellikle dezavantajlı kesimler için bu daha büyük sorunlara neden oldu. Üstelik ebeveynlerin çok büyük bir kısmı işe devam etmek zorunda, dolayısıyla çocukların çok büyük bir kısmı da ebeveynlerin desteğinden mahrum kaldılar. Ayrıca söz konusu çocukların bakımında da önemli boşluklar ortaya çıktı, ebeveynlerin çocuklarını okul dışında bırakabilecekleri alternatif seçeneklerin sunulamaması çocukların yalnız kalma ve riskli davranışlar sergileme ihtimallerini arttı.
Ayrıca, uzaktan eğitimin başlaması ailelerin üzerine yeni bir yük getirdi. Aileler ev işleri, bireysel işler ve çocuklar ile geçirilen vakte ilaveten çocukların eğitimine zaman ayırmak zorunda kaldılar. Fakat birçok aile çocuklarının eğitimine nasıl destek olacağı konusunda yeterli bilgiye sahip değil. Bu sorunun çözümü için birçok ülkede farklı aile destek programları hayata geçirildi. Örneğin; Çin, İtalya, İspanya, Guatemala, Japonya ve Tayland gibi ülkelerde ebeveynlere yönelik çevrimiçi pedagojik destek sağlanmakta, öğretim yönergeleri ve materyalleri sunulmakta ya da öğrencilerin ilerlemesini, refahını görmek üzere öğretmenler tarafından ziyaretler düzenlenmektedir. Buna ilaveten Çin, Japonya, İspanya ve ABD gibi birçok ülkede, 24 saat yardım hattı ve izolasyon hissinden kaçınmaları için psikolojik destek hatlarını kullanıma soktu. Bu örnekler dikkate alındığında yerel yönetimler ve sivil toplum kuruşlarına çok önemli görevler düşmekte…
Ülkeler, pandeminin öğrenme üzerindeki olumsuz etkisini en aza indirmek için arayışlarını sürdürmekte ve birçok farklı yaklaşım geliştirmeye devam etmekteler. Çünkü çocuklar, bu dönemde, sadece eğitimden değil, aynı zamanda sosyalleşme, spor ve kültürel faaliyetler gibi kişilik gelişimini etkileyen birçok boyuttan mahrum kaldılar. Kapanma süreci uzadıkça özellikle çocukların refahlarını, zihinsel sağlıklarını korumak için ailelere ve öğretmenlere yönelik desteğin artırılması bir zorunluluk olarak karşımıza çıkıyor.
Uzmanlar okula gitmenin faydasının, gitmemenin zararlarından daha fazla olduğunun altını çiziyor. Dünya Sağlık Örgütü de okulların açılmasından yana olduklarını açıkladı. ABD Hastalıkları Kontrol ve Önleme Merkezi de (CDC) okulların açılması gerektiğini açıklamıştı.
Ülkemizde okullar kademeli olarak açılmakta fakat haftanın iki günü açılan okullar yukarda bahsettiğim sorunların çözülebilmesi anlamına gelmiyor. Tablo bu haldeyken kendi hikayemizi yazmanın tam sırasıdır, bekleyelim görelim diyerek aylar geçti ve daha da geçecek, artık bekleyemeyiz! Pandemi süreci başladığı günden bu yana büyük fedakârlık gösteren sağlık çalışanlarını alkışladık, takdir ettik, takdir etmeye de devam edeceğiz. Benzer bir fedakarlığı öğrencilerinden aylardır uzakta kalan öğretmenlerden de beklemeliyiz. Aslında bakanlık bir ara benzer bir modelden bahsetti ama sonrasında bir daha gündeme gelmedi. Neden gelmedi, niye gelmedi bilmiyorum. Ama şu anda yapılması gereken haftanın yedi günü de okulların açık olmasıdır. Yaş grupları dikkate alınarak sabah, öğlen ve akşam ders programları yeniden planlanmalı. Böylesi bir planlama okullardaki yoğunluğu azaltacak ve riski en aza indirecektir. Ayrıca tüm kademedeki öğrenciler tıpkı eskiden olduğu gibi haftanın beş günü okulla buluşacaktır. Bunu yapmamızın önünde hiçbir engel yoktur. Zaman fedakârlık zamanıdır, zaman elimizi taşın altına koyma zamanıdır. Hadi öyleyse neyi bekliyoruz?