Kerem İriç
Köşe Yazarı
Kerem İriç
 

Acının Estetiği Arabesk, Ferdi Tayfur Dinleyenlerin Okuması Gereken Bir Yazı

Ferdi Tayfur’un vefat haberiyle birlikte sosyal medyada bir duygu seli oluştu. Allah rahmet eylesin, müziği ve sesi sevenlerini yıllarca etkiledi etkilenenler arasında ben de varım. Ancak Ferdi babanın ardından arabesk müziği ve onun temsil ettiği kültür üzerine birkaç öz eleştiri yapmak istedim. Arabesk, toplumsal bir çöküşün, seksenlerin çarpık kentleşmenin, kırsaldan kente göç eden insanların çaresizliğinin yankısıdır. Arabesk yoksulların ezilirken çıkardığı gıcırtıdır. O dönemin ekonomik, sosyal ve kültürel karmaşasında, arabesk müzik, yoksulların ezilme esnasında çıkardığı bir gıcırtıya dönüştü. Ancak bu gıcırtı, isyanı değil, kadere razı olmayı temsil eden bir kültürel araç hâline geldi. Arabeskin yükseldiği yıllara baktığımızda, Türkiye’nin toplumsal panoraması oldukça çarpıcıdır. Sol ideolojinin dalga dalga yayıldığı, işçi sınıfının örgütlendiği, halkın dikkat çeken ölçüde sola eğilim gösterdiği bir dönemde arabesk, yoksulların üzerine bir afyon gibi boca edildi. Arabeskçiler, kasetleri, filmleri ve şarkılarıyla bu kültürü pekiştirdi. Tepkisel bir refleks doğurması gereken acı, arabesk sayesinde kişisel kadercilik, sevgi acısı ya da şansa indirgenmiş bir duygu hâline büründü. Bu durum bir tesadüf müydü? Elbette hayır. Düzen, arabeski bir araç olarak kullandı. Halkın bağrında büyüyen öfkeyi, sistematik bir şekilde kadere, talihe ve sevgiliye yönlendirdi. İnsanların toplumsal koşullarını sorgulamasını, başkaldırmasını, eleştirel bir dil geliştirmesini engelledi. Arabesk, isyanı bastırmanın en etkili yöntemlerinden biri oldu. Ahmet Kaya’nın hikâyesi, arabeskin düzen tarafından nasıl şekillendirildiğinin en somut örneklerinden biridir. Kendisini sol bir çizgide tanıtan Kaya, 90’lı yıllarda düzenle uyumlu bir sanatçı profiline büründü. TV şovlarında yer aldı, ödüller aldı, milyonlarca kaset sattı. Ancak “devrimci” ideallerine dönmek istediğinde, sistem ona hızla kapıları kapattı ve kendini sürgünde buldu. Bu süreç, arabeskin, düzen tarafından nasıl manipüle edildiğinin açık bir kanıtıdır. Bugün ise genç, kentli ve okumuş bir kesim dahi arabeski övüyor. Müslüm Gürses ve Ferdi Tayfur gibi isimler adeta kutsanıyor. Ancak bu övgüler, arabeskin yarattığı yozlaştırıcı ve yoksullaştırıcı etkileri göz ardı ediyor. Arabesk, bireyin toplumsal bağlarını ve kimliğini zayıflatarak, insanı çaresizlik içinde kıvranan bir varlığa dönüştürüyor. Arabesk, acıyı estetize ederek, toplumu uysallığa sürüklüyor. Ferdi Tayfur’un vefatı sonrası kendi kendime konuştuklarımı yazıya dökmek istedim. Bu müziği yüceltmek yerine, onun beslendiği ve şekillendirdiği kültürü anlamaya çalışmalıyız. Arabesk üzerine yapılacak bir öz eleştiri, yalnızca bu müzik türüne değil, içinde yaşadığımız toplumsal düzene dair farkındalığımızı da artırır. Ancak bu farkındalık, bizi yalnızca eleştiren değil, aynı zamanda çözüm önerileri sunabilen bir noktaya taşımalı. Aksi hâlde, sadece eleştirinin konforu içinde kaybolur ve arabeskin bize kazandırdığı “duygusal” derinliği de yitirmiş oluruz.
Ekleme Tarihi: 03 Ocak 2025 - Cuma

Acının Estetiği Arabesk, Ferdi Tayfur Dinleyenlerin Okuması Gereken Bir Yazı

Ferdi Tayfur’un vefat haberiyle birlikte sosyal medyada bir duygu seli oluştu. Allah rahmet eylesin, müziği ve sesi sevenlerini yıllarca etkiledi etkilenenler arasında ben de varım. Ancak Ferdi babanın ardından arabesk müziği ve onun temsil ettiği kültür üzerine birkaç öz eleştiri yapmak istedim.

Arabesk, toplumsal bir çöküşün, seksenlerin çarpık kentleşmenin, kırsaldan kente göç eden insanların çaresizliğinin yankısıdır. Arabesk yoksulların ezilirken çıkardığı gıcırtıdır.

O dönemin ekonomik, sosyal ve kültürel karmaşasında, arabesk müzik, yoksulların ezilme esnasında çıkardığı bir gıcırtıya dönüştü. Ancak bu gıcırtı, isyanı değil, kadere razı olmayı temsil eden bir kültürel araç hâline geldi.

Arabeskin yükseldiği yıllara baktığımızda, Türkiye’nin toplumsal panoraması oldukça çarpıcıdır. Sol ideolojinin dalga dalga yayıldığı, işçi sınıfının örgütlendiği, halkın dikkat çeken ölçüde sola eğilim gösterdiği bir dönemde arabesk, yoksulların üzerine bir afyon gibi boca edildi. Arabeskçiler, kasetleri, filmleri ve şarkılarıyla bu kültürü pekiştirdi. Tepkisel bir refleks doğurması gereken acı, arabesk sayesinde kişisel kadercilik, sevgi acısı ya da şansa indirgenmiş bir duygu hâline büründü.

Bu durum bir tesadüf müydü? Elbette hayır. Düzen, arabeski bir araç olarak kullandı. Halkın bağrında büyüyen öfkeyi, sistematik bir şekilde kadere, talihe ve sevgiliye yönlendirdi. İnsanların toplumsal koşullarını sorgulamasını, başkaldırmasını, eleştirel bir dil geliştirmesini engelledi. Arabesk, isyanı bastırmanın en etkili yöntemlerinden biri oldu.

Ahmet Kaya’nın hikâyesi, arabeskin düzen tarafından nasıl şekillendirildiğinin en somut örneklerinden biridir. Kendisini sol bir çizgide tanıtan Kaya, 90’lı yıllarda düzenle uyumlu bir sanatçı profiline büründü. TV şovlarında yer aldı, ödüller aldı, milyonlarca kaset sattı. Ancak “devrimci” ideallerine dönmek istediğinde, sistem ona hızla kapıları kapattı ve kendini sürgünde buldu. Bu süreç, arabeskin, düzen tarafından nasıl manipüle edildiğinin açık bir kanıtıdır.

Bugün ise genç, kentli ve okumuş bir kesim dahi arabeski övüyor. Müslüm Gürses ve Ferdi Tayfur gibi isimler adeta kutsanıyor. Ancak bu övgüler, arabeskin yarattığı yozlaştırıcı ve yoksullaştırıcı etkileri göz ardı ediyor. Arabesk, bireyin toplumsal bağlarını ve kimliğini zayıflatarak, insanı çaresizlik içinde kıvranan bir varlığa dönüştürüyor. Arabesk, acıyı estetize ederek, toplumu uysallığa sürüklüyor.

Ferdi Tayfur’un vefatı sonrası kendi kendime konuştuklarımı yazıya dökmek istedim. Bu müziği yüceltmek yerine, onun beslendiği ve şekillendirdiği kültürü anlamaya çalışmalıyız. Arabesk üzerine yapılacak bir öz eleştiri, yalnızca bu müzik türüne değil, içinde yaşadığımız toplumsal düzene dair farkındalığımızı da artırır. Ancak bu farkındalık, bizi yalnızca eleştiren değil, aynı zamanda çözüm önerileri sunabilen bir noktaya taşımalı. Aksi hâlde, sadece eleştirinin konforu içinde kaybolur ve arabeskin bize kazandırdığı “duygusal” derinliği de yitirmiş oluruz.

Yazıya ifade bırak !