Canlılar âleminde çeşitlilik fazla. Her türden canlı ile bu dünyayı paylaşıyoruz.
Hatta buna paylaşım da denmez diyen,insan türünün dışındaki canlıların, yaşam hakları başta olmak üzere birçok başka hakların, insanlarca gasp edildiğini söyleyen felsefi görüşler bile var.
İnsanın kendi hemcinsine bile yeri geldiğinde gaddarca davranabildiği, gelenek, yasa tanımadığı bu dünya hayatında, insan türü dışındaki canlıların, insanlardan korunması ve hayvanların haklarından bahsedilip, buna ilişkin yasal düzenlemeler yapılmasında aslında yadırganacak bir şey yok.
Bu nedenle, başka çağdaş ülkelerde olduğu gibi, ülkemizde de Hayvanları Koruma Kanunu adında bir yasa da var.
Bahse konu bu yasa, hayvanların yaşam şartlarının iyileştirilmesi konusunda çalışmalar yapılarak, yeniden gözden geçirilip değişikliğe uğradı ve bu yasal çalışmalar geçtiğimiz yıllar ve aylarda ülke gündeminde hatırı sayılır yer de aldı.
(https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuat?MevzuatNo=5199&MevzuatTur=1&MevzuatTertip=5)
Bu yasa ile ilgili değişiklik çalışması yapılırken, konuya ilişkin görüşlerimi bu mecradan daha evvel paylaşmış idim. Bu görüşlerimin, hitap ettiğim muhataplarca dikkate alınmasa da tarihe not düşmek açısından, bizim de bu konuda bir sözümüz olduğuna dair bir iz bıraktığımı, düşünüyorum.
( https://www.gazetedegisim.com/yazar/kamil-ali-askin/hayvan-haklari-474-kose-yazisi )
Bundan yüz yıl evveline kadar, nüfusunun çoğunluğu köylerde yaşayan, ekonomik nedenlerle artık kentlere yerleşen başka ülke insanları ve ülkemiz insanının, özellikle başta kedi ve köpek olmak üzere çeşitli hayvanlara olan ilgi ve sevgisinde,bu hayvanların bakımının üstlenilmesinde son yıllarda, yarışır derecede benim anlamlandıramadığım bir farkındalık olduğu aşikâr.
İkamet ettiğim sitede, muhalefetime rağmen benim evim de dâhil, evde bakılan kedi ve/veya köpek popülasyonunun astronomik artışı, kentte yaşayan insanların, sokaktaki sahipsiz hayvanların bakımına dair gösterdiği muazzam ilgi, gerçekten dikkat çekici ve sosyoloji biliminin uğraş alanına girebilecek derecede, bence sosyolojik bir vaka.
Köylerde yaşayan insanların bakımlarını üstlendiği hayvanlar ile kentli insanın bakımını üstlendiği hayvanların tür çeşitliliği arasında, sosyolojik, ekonomik, duygusal farkın dağlar kadar olduğu da inkâr edilemez bir gerçek.
Bu mukaddimeden sonra, gelelim hayvanların dışkılama haklarına.
Kentli insan, bugün artık elinde bir tasması, tasmanın ucunda değişik cins ve türden köpek gezdiren ve bunu neredeyse bir sosyal statüye bağlayan insan diye tarif edilse bence yeridir. Fakat bu tarife konu insan tipi, evde beslediği bu köpeklerin dışkılama ihtiyacını doğal olarak, kentin temiz ( ! ) sokaklarında karşılamak durumunda kalmaktadır. Duyarlı olan köpek bakıcısı insanları hariçte bırakır isek, bu hayvanların temiz ( ! ) kent sokaklarına bıraktığı idrar ve dışkılar, görüntü ve kötü koku kirliliğine neden olmaktadır.
Bu şartlarda, kentte insanların yaşaması için planlanan konutlarda bakılan evcil hayvan veya Hayvanları Koruma Kanununda sahipsiz hayvan diye tarif edilen kediler dâhil kent sokaklarında yaşayan sokak hayvanlarının, kontrolsüz ve özgürce yaptıkları dışkılamanın, kent yaşamına uygun olarak düzenlenmesine ve bu fiili durumun özenle takibine, aşırı ihtiyaç olduğu artık inkâr olunamaz bir gerçek.
Bence evcil ve sahipsiz hayvanların dışkılama hakları, Hayvanları Koruma Kanunu 6. maddesine göre sorumlu bakanlıkça düzenlenmeli, takip edilmelidir. İnsan yaşamı için planlanmış kentlerin sokaklarında, evcil ve sahipsiz hayvanların dışkılama haklarını kullanırken, insan sağlığını tehlikeye sokan kirlilik, kötü koku ve asgari hijyen yani sağlığa uygunluk şartlarının temininin ilgili kurumca sağlanması, kentte yaşamını sürdüren insanların beklentisidir.
Hayvanların dışkılama haklarının neticesi kent sokaklarının, hayvanlardan kaynaklı bu dışkı kirliği ve kötü kokudan arındırılması konusu bence çağımız ve gelecek çağların en büyük sorunudur ve biran önce bu soruna çözüm bulunmalıdır diye düşünüyorum. Ne dersiniz ?
Hukukun içinde, sorumluluk bilinci ile en önemlisi sevgi ile kalın…