Sayın Valim, Sayın Milletvekillerim, Sayın Boğaz ve Garnizon Komutanım, Sayın Rektörüm, Sayın Konsolosum, Sayın Belediye Başkanlarım, Sayın İl Başkanım..

Kardeş Kentlerimiz Osnabrück’ten, Giresun’dan gelerek bizleri onurlandıran değerli konuklarımız,

Troia’ nın büyülü gökyüzünün altında birlikte nefes aldığımız dostlarımız,

Bugünlerde aynı karanlığın içinden geçip, birlikte aynı aydınlığa doğru ilerlemeyi umut ettiğimiz kıymetli  misafirlerimiz,

Troialı Helen gibi güçlü ve güzel hanımefendiler,

Paris gibi cesur ve sevgi dolu beyefendiler,

Uluslararası Troia Festivalimizin 52 nci, durağında, barışı ve birlikte yaşamı arzulayan bir kalple sizleri selamlıyor, festivalimizin açılışına hoş geldiniz diyorum.

***

Sevgili Konuklar,

Birlikte yaşadığımız Dünya tam 4.5 milyar yaşında.

Yaşlı dünyamız üzerindeki biz insanlar, 200 bin yıldır varız.

Bu geçen zamanda, biz insanoğlu dile kolay, tam 15 bine yakın savaş yapmışız.

Ne dehşet ki sadece 26 gün savaşsız kalmışız.

Evet, 200 bin yıl içinde sadece 26 günlük barış.

***

Sevgili Dostlar,

Bu antik tiyatrodan, Troia’nın kucağından birlikte bir zaman yolculuğuna çıkalım.

Bundan 2627 yıl önce bugün Milattan Önce 612’de Asurların Ninova kenti savaşla yerle bir oluyor.

Yıkılışın sesini duyuyor musunuz?

Bundan 223 yıl önce bugün, 1792’de Fransa’da ki isyanda binlerce insan ölüyor.

Kurşun seslerini duyuyor musunuz?

Bundan 111 yıl önce bugün Rus ve Japon gemileri denizlerde savaşıyor.

Top seslerini işitiyor musunuz?

Bundan 100 yıl önce, 1915’de tam da bugün karşıda Anafartalar ve Conkbayırı Savaşları oluyor.

Barut ve kan kokusunu hissediyor musunuz?

Bundan 25 yıl önce bugün, 1990’da Sri Lanka’da 127 insan ölüyor.

Çığlıklarını duyuyor musunuz?

Bundan 70 yıl önce yine bugünlerde, Hiroşima’da atılan “küçük çocuk” isimli atom bombasıyla, küçük çocukların da içinde olduğu 140 bine yakın kişi ölüyor.

Yanık insan kokuları burnunuza geliyor mu?

Farkındayım, tarihten verdiğim bu örnekler iç karartıcı, yürek burkucu, çok can sıkıcı.

Ama hepsi gerçek ve hepsi yıllar önce sadece bugünlerde olanlar.

Şüphesiz savaşların kahramanlığını da yüceltir, efsaneleştiririz.

Ama asıl yüceltilecek olan barış, barıştaki ve birliktelikteki güzelliktir.

***

Kıymetli Troia Dostları,

Siz hiç hayatınızda kağıttan 644 TURNA KUŞU YAPTINIZ MI ?

Sadako Sasaki isimli bir kız çocuğu yaptı. Sadako yaşasaydı bugün 71 yaşında olacaktı. Hiroşima bombası, o henüz 1 yaşındayken yaşadığı yere düştü. O gün ölmedi.

Bombanın etkisiyle yıllar içinde lösemi hastalığı çocuk bedenini yakaladı. Sadako, kâğıttan turnalar katlamaya başladı.

Çünkü bir efsane duymuştu: “Bir insan hastalanınca, kâğıttan “BİN TURNA” yaparsa, bunu gören tanrılar o kişiyi sağlığına kavuşturacaktır...”

Sadako, turnalar katlamaya başladı.

Konuştu turnalarıyla: "Kanatlarınıza huzur yazacağım. Böylece tüm dünyada uçabileceksiniz…" dedi.

Ama Sadako, ne yazık ki 644 ncü  turnayı katlarken öldü.

***

Sadako’nun yarım kalan işini Çanakkale’de biz sürdürüyoruz.

52. Yıl festival afişimiz gibi, kuşların kanatlarına huzur yazan kız gibi, kanadına barış yazıp, ağzına zeytin dalı takıp, kuşları kanatlandırıyoruz.

Bir Alman Atasözü;

“Kargalara yarenlik eden güvercinin tüyleri beyaz kalabilir. Ama kalbi kararır.” der.

Biz ne kargalarla yarenlik ediyor, ne de kalbimizi karartıyoruz.

Birlikte yaşamalarına fırsat verilmeyenlerin ardından, BİRLİKTE YAŞIYORUZ diye sesleniyoruz. Sadako’nun mezarından 9000 km. uzaklıkta, 9 defa yıkılmış bu antik kentten ısrarla ve inatla BARIŞ BARIŞ BARIŞ diye haykırıyoruz.

***

Değerli Konuklar, Misafiri olduğumuz Troia’ da savaştan bolca nasiplenmiş bir kent.

Troia, savaşa giden ya da savaştan dönenleri misafir etmiş.

Büyük İskender savaşa giderken, Troia önlerine gelip, Akhilleus'un mezarını ziyaret edip kurbanlar sunmuş.

Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u fethettikten sonra "Tanrı, yıllar sonra olsa bile, bu kentin ve burada yaşayanların intikamını bana nasip etmiştir" demiş.

Mustafa Kemal Atatürk, Büyük Taarruzdan sonra "İşte şimdi Hektor'un öcünü aldık" diye tarihe not düşmüş.

***

Büyülü gökyüzünün altındaki Troia;  SAVAŞI, AŞKI, KAHRAMANLARI gören kadim bir kent olmuş.

Festivalimizin de adını aldığı, bir dünya mirası olan bu antik kent, uğruna bin gemi kaldırılmış Helen’in güzelliğiyle süslendi.

Havasını soluduğumuz bu yerlerde yıllar önce “AŞK” vardı.

Bugün bizim barışa duyduğumuz aşk gibi yüce bir aşk.

Sesimin yankılandığı bu viran şehirde Aşk bahanesiyle savaşanlar vardı.

Bugün de çok farklı değil, bahaneler belki aşk değil, ama savaşlar ne yazık ki hep var.

***

Değerli konuklar,

Yunanlı efsane savaşçı Aşil’in zayıf tarafı topuğuymuş.

Tıpkı bunun gibi bizim de zayıf tarafımızın, bölünüp parçalanmak olduğunu, kardeşin kardeşe düşmanlığı olduğunu unuttuk.

Onun için bu seneki temamızı “BİRLİKTE YAŞAMAK” olarak belirledik.

Unuttuğumuz bir şeyi hatırlatmak istedik.

Biz insanlar dünya denilen sofranın misafirleriyiz.

Bu sofranın zenginliğini sofradaki yemekler değil, sofradaki insanlar saymalıyız.

Nereden geldiğimiz hiç önemli değil. Döktüğümüz gözyaşının rengi aynı.

Birlikte olmalıyız, birbirimizi tanımak için fırsat vermeliyiz, farklılıklarımızı hoşgörü ile kabullenmeliyiz.

Birlikte yaşam için bu şart.

Çünkü tanırsak korkmayız. Korkmazsak nefret etmeyiz.

Nefret etmezsek severiz. Seversek savaşları bitiririz.

Belki de gizli sır burada.  Birlikte yaşamakta,  birlikte paylaşmakta.

***

Zamanın birinde Dervişe sormuşlar, “Sevginin sözünü edenlerle, gerçekten yaşayanlar arasında fark nedir?” diye.

Derviş bir sofra hazırlamış, dilden sevenleri çağırmış.

Çorbalar gelmiş. Derviş kaşığı denilen bir metre boyundaki kaşıklar önlerine konmuş.

Ve kaşıkların ucundan tutmak şart koşulmuş.

Kaşıklar uzun gelince kimse saçmadan dökmeden yiyememiş.

Dilden sevenler aç aç sofrayı terk etmiş.

“Şimdide sevgiyi gerçekten yaşayanları çağıralım” demiş derviş.

Yüzleri ışıklı insanlar gelmiş sofraya. Aynı çorba, aynı kaşıklar önlerine konmuş.

Her biri kaşığı çorbaya daldırıp karşısındakine sunmuş. Doyup kalkmışlar sofradan.

“İşte” demiş derviş

“Kim ki bu hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse o aç kalır.

Kim ki kardeşini düşünür, birlikte olur ve doyurursa, o da kardeşi tarafından doyurulur”

Onun için birlikte yaşarsak tok oluruz, birlikte yaşamazsak yok oluruz.

***

Değerli Troia Dostları,

Vardığı yere tek başına gelmediğini idrak eden bir bilinç arzuluyorum.

Parmakların sıkılıp yumruk yapıldığı değil, parmakların, ellerin, kolların vücutların ve          top yekûn insanların kenetlendiği bir dünya hayal ediyorum.

İnsanlığı yüceltecek bir elele ilerleyiş bekliyorum.

Onun için Nazım’ın sözlerini 52. festivalimizde bu antik tiyatroda çınlatmak istiyorum: “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine”

***

Değerli dostlarımız, 52. Troia festivalimizde yine “Barış Kültürümüz Olsun” diyoruz. Troia’nın akşam karanlığından daha zifiri karanlıkları, barışın ışığıyla kovalıyoruz.

Her karanlığın ardından aydınlığın geleceğine inanıyoruz.

Savaşın bedelini ödediysek barışın tadını çıkarmaya hakkımız olduğunu düşünüyoruz.

Savaş çığırtkanlarının sesinden daha kötüsü de vardır.

O da Barışı isteyenlerin kayıtsızlığıdır.

Çok sevdiğim kısacık ama anlamı çok derin bir hikâye ile devam etmek istiyorum;

Zamanın birinde bir bilge varmış. Ne sorarsan cevap verirmiş. Onu çekemeyen biri demiş ki “öyle bir soru soracağım ki kesinlikle bilemeyecek”.

Ne soracaksın diye sorduklarında ise;

“Elimde bir kelebek var. Ölü mü diri mi diye soracağım. Eğer diri derse elimde sıkıp öldüreceğim. Ölü derse elimi açıp serbest bırakacağım.”

Sonunda Bilgenin yanına gider ve sorusunu sorar. “Elimdeki kelebek ölü mü diri mi ?” Bilge de müthiş bir cevap verir. – “O SENİN ELİNDE”

Birlikte yaşamak ve barış bunlar bizim elimizde.

***

Kıymetli konuklar,

Birlikteliğin ve barışın en güzel örneğini veren bu yerde, halkın festivalini başlatanlara huzurlarınızda teşekkürü bir borç bilirim.

Çanakkale’nin değeri, kıymeti, izzeti Sayın İZZET MELİH DİLMAÇ’A minnetlerimi sunuyorum.

ULU bir çınar olmaya doğru serpilen bu festivalin başlatıcılarından CAHİT ALTAN ve HÜSEYİN ULUARSLAN’A teşekkür ediyor ve rahmetle anıyorum.

Bir Eyüp sabrıyla bu festivali gerçekleştiren Sayın EYÜP SABRİ ÖZKAN’a şükranlarımı sunuyorum.

Festivalimizin kurulup, gelişmesinde büyük emeği olan Turizm Tanıtma Derneği’nin geçmiş ve bugün ki yöneticilerine teşekkür ediyorum.

Festivale ve kent kültürüne hep emek veren, Tahta At Çocuk Şenliğinin de başlatıcısı HEKTOR’A teşekkür ediyorum.

Değerli konuklarımız,  Troia’da yıldızların altında, adını bu topraklardan alan festivalimizin resmi açılışını gerçekleştiriyoruz.

Lakin yıldızlar da kayar. Troia’dan da 10 yıl önce bir yıldız kaydı ve gökyüzünde ki yerini aldı.

O birlikte yaşamanın en güzel örneğini vermişti.

O, Troia için “DÜŞ ve GERÇEK arası bir şey” demişti.

10 yıl önce onu gerçekten düşlere yolcu ettik. Onu, hemşerimiz Manfred Osman Korfmann’ı ölümünün 10. Yıldönümünde bizlere ve Troia’ya kattıkları için sevgi, saygı ve minnetle anıyorum.

***

Değerli davetliler,

Barış, kardeşlik, özgürlük ve birlikte süslerini takınan festivalimiz 52. yaşında.

Sanatları, şiirleri, sözleri ve sesleriyle bu değerleri yüceltenlere, boyun eğmeyenlere,         uysal koyun olmayanlara 2002 yılından beri Homeros Bilim Kültür Sanat Ödülünü sunuyoruz.

Bu özel ödül; simgesel ve sanatsal değeri yüksek eşsiz bir heykelciktir.

Güneş ve ayı simgeleyen doğuyu ve batıyı tek vücutta, eşsiz bir dengede buluşturan eserin sanatçısı heykeltıraş CEM SAĞBİL’e de aramızda, huzurlarınızda kendisine çok teşekkür ediyorum.

Bu yıl Homeros Bilim Kültür Sanat Ödülü’nü özgür düşünceye önem veren, birlikte yaşamı savunan, “Haklılığın onuru yaşatır insanı, susmanın utancı öldürür” diyen Sayın CAN DÜNDAR’a sunuyoruz.

Kendilerini tebrik ediyor ve Barışın Kenti Çanakkale’yi şereflendirdikleri için bir kez daha huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

Bilirsiniz eskiden tanrılar vardı, mitler vardı.

Kimse bir şey söyleyemezdi, korkardı tanrıların gazabından.

Şimdi Truva Atı misali MİT tırları var.

Yine bir şey söylenemiyordu. O susmadı.

Bumerang gibi bize dönecek tehlikeyi, güçlüler karşısında haklılığın onuruyla söyledi. Susmadı. Bizlerde susmayacağız, susmadığı için cezalandırılmak isteniyor, biz de hep onun yanında duracağız.

Terörün karşısında insanlığın yanında olacağız. Terör nereden gelirse gelsin her türlüsünü lanetleyeceğiz.

Birileri neden Sayın Can Dündar’a bu ödülün verildiğini soruyor.

Buradan yanıtlıyorum.  9 kez yıkılan bir antik kentten söylüyorum;

Barış adına, birlikte yaşam adına yazdıkları ve söylediklerinden ötürü 9 köyden kovulan ve susmayan bir insan olduğu için.

Maalesef doğruları söyleyen gazeteci olmanın, kahraman olmak manasına geldiği bir ülkede gerçek gazetecilik yaptığı için.

Gencecik bedenlerin ölüme davul zurnayla uğurlanıp, bayrak bayrak tabutlar halinde dönmesine hüzünlendiği için.

Ölmenin kolay, yaşamanın zor, savaşın kolay ve barışın zor olduğuna inandığı için.

Barışı yücelttiği, göğsünü gerip, göğsünün sol yanındaki cevahiri kirletmediği için.

Değerli davetliler,

Troia Festivalindeki bir diğer güzellik ise festivalin afişi için açtığımız yarışmadır.

Bu yıl 11.si düzenlenen Afiş Tasarım Yarışması birincisi Murat Bektaş’ı candan kutluyorum. Mansiyon ödülüne layık görülen Şahap Kurtaran ve Ömer Can Sorgunalp’e de tebriklerimi sunuyorum.

***

Değerli Misafirler,

52. Uluslararası Troia Festivali dün başladı.

Festivalimiz, Barış Kültürü ve “Birlikte Yaşamak” temaları üzerine kuruldu.

Bu kentin insanlarına layık zenginlik ve kaliteli bir içerikle donatıldı.

Saygın sanatçılar, gazeteci ve yazarlar festival boyunca kentin değerli yaşayanlarına ve kentimize gelen konuklarımıza kaliteli zamanlar yaşatmak için bizimle olacaklar. Ancak maalesef artarak devam eden ve bir türlü dinmeyen, güvenlik güçlerimize ve sivil vatandaşlarımıza yapılan terör saldırıları nedeniyle etkinliklerimizin müzik programlarını ileriki tarihe ertelemeyi uygun gördük.

***

Değerli Konuklar, biliyorum sözü fazla uzattım, ama inanın burası benim barış adına konuşmaktan en çok keyif aldığım ve seslenmekten büyük gurur duyduğum bir alan.

Sözlerime son verirken festivalimizin;

Tüm Karanlıkların İçinden Geçip Aydınlatan Bir Işık,

Dünyaya Barışı Müjdeleyen Beyaz Bir Güvercin Olup Umut Dağıtmasını Diliyorum.

Ülkemizde yaşanan terör olaylarının bir an önce son bulmasını diliyor, bu saldırılarda canından olan askerlerimize ve polislerimize, sivillerimize Tanrı’dan rahmet, ailelerine sabır diliyorum. Terör dünyanın her neresinde, her neye hizmet ediyor olursa olsun lanetliyorum.

Hele hele din adına cinayetler işleyip masum insanları öldüren, tarihi ve kültürel değerleri yerle bir eden anlayışı ve bu anlayışın destekçilerini lanetliyorum.

Konuşmamın başında size Sadako’dan bahsetmiştim. Nazımın Sadako için yazdığı KIZ ÇOCUĞU isimli şiiriyle huzurlarınızdan ayrılmak istiyor, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Kapıları çalan benim

kapıları birer birer.

Gözünüze görünemem

göze görünmez ölüler.

Hiroşima'da öleli

oluyor bir on yıl kadar.

Yedi yaşında bir kızım,

büyümez ölü çocuklar.

Saçlarım tutuştu önce,

gözlerim yandı kavruldu.

Bir avuç kül oluverdim,

külüm havaya savruldu.

Benim sizden kendim için

hiçbir şey istediğim yok.

Şeker bile yiyemez ki

kâat gibi yanan çocuk.

Çalıyorum kapınızı,

teyze, amca, bir imza ver.

Çocuklar öldürülmesin

şeker de yiyebilsinler.